Eğitim Komisyonu'nun Başkanı Mehmet Yardımcı ne kadar da ürkek yapılıdır. Ceylân gibi, sürmeli gözleri var. Biraz dik baksanız, bırakıp kaçacak... Kendisini kokteyllerden tanıyanlar, "Aaaa, ne sempatik adam" derler, doğrudur. Kibardır. Özellikle bayanlara karşı çok incedir.
Yardımcı, bu inceliği ve alçak gönüllülüğü, başkanı olduğu Eğitim Komisyonu'nda da sürdürür. O kadar tartışmalı, gürültülü geçen toplantıları yönetir, sıra oylamaya geldi mi, sorar:
-Kabul edenler?
-Etmiyenler?
-Sayın Başkan, siz oy kullanmıyormusunuz?
Hayır, o oyunu kullanmamayı daha uygun bulur nedense. Fazla gürültülü, oylamaların nedeni olmaz hiçbir zaman. Eğitim Komisyonu kaç kişidir? En az 10 kişi vardır. Ancak katılanların çoğunluğu ile alınacak değil mi karar? Çoğu zaman, 3-2 alınır kararlar. Tabii sayın Başkan, "çekimser"dir.
Böyle bir karar, komisyonun geçen günkü toplantılarından birinde alındı. Üniversite Reform Tasarısına şöyle bir hüküm konmak istenmişti. "Anarşik olaylara adları karışanlar, asistan olamazlar"!! Hoppalaaaa... Peki, adam mahkemeden beraat kararı almışsa ne olacak? Olsun, vaktiyle adı karışmış mı karışmamış mı, ona bakılacak, adı geçmişse, o genç, asistan olamayacak üniversitelerde. Neyse, önerge oylanacak, Başkan Mehmet Yardımcı oyladı:
-Kabul edenler?
-Etmeyenler?
-Kabul edilmiştir efendim...
-Sayın Başkan, siz oyunuzu kullanmadınız...
Adları anarşik olaylarda geçmiş olanların asistan olamamaları, komisyondan böylece 3-2 geçti.
Mehmet Yardımcı, eski DP bakanlarından Celâl Yardımcı'nın kardeşidir. Celâl Yardımcı da eğitim işlerine baktı bir zamanlar. Kimbilir, Mehmet Yardımcı belki de, kardeşi gibi öyle Yassıada’lara filân gitmeye niyetli değildir. Güzel gözlerindeki ürkekliğin nedeni belki de budur.
Türkiye'de hafif bir dalgalanma mı var, sayın Yardımcı'yı arayanlar, ya uçakta görürler, ya da vapurda. Bir gazeteci arkadaşım, 12 Mart arefesinde mi ne, Paris'te Yardımcı'yı nasıl gördüğünü anlatırken, insan zor tutuyor kendini. Ortalık düzelince, geliyor yeniden. Fransızcası da -biraz doğuya çalsa da- iyidir herhalde. Arada bir pasaportun yerinde olup olmadığını yoklayacaksın, o kadar...
Yassıada'da eski DP'li milletvekillerinden bir Halis Öztürk vardı. Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol soruyordu:
-Siz Anayasayı ihlâl etmişsiniz?
-Ben Anayasayı nasıl ihlâl etmişem? Vallah etmemişem...
-Şu, şu, şu kanunlara parmak kaldırmışsın?
-Ben Ağrı'da devletin o kadar candarmasının canına kıymışam, devlet benden bunun hesabını sormamış. Bir parmak kaldırdım diye bunun hesabını soracak? Keserim o parmağı...
Dedim ya, bilmiyoruz, 1960'tan beri parlamenterlerin oy kullanırlarken, neden bu kadar dikkatli olduklarını...
Eğitim Komisyonu'nun bir de "Hoca" dedikleri, kendilerine -din adamı süsü veren- üyeleri var. Mevlüt Yılmaz, Mustafa Maden -bu adı hatırlayın- ve daha başkaları. Komisyon, Milli Eğitim Komisyonu değil de sanki, Diyanet İşleri ile ilgili bir komisyon. Komisyon toplantıları gizli ya, neler konuşuluyor içerde neler?
Geçenlerde, üyelerden birini gördüm, sordum:
-Ne oluyor Komisyonda, haber alamıyoruz?..
-Sana birşey söyleyeyim mi? Gönlüm istemiyor, Komisyona gitmeyi...
Komisyon neden böyle kurulmuştur? "Hacı", "Hoca" diye anılanlar Milli Eğitim Komisyonunun üyesi olmuşlardır. Bana sorarsanız, bunun başlıca sorumlusu, bu üyeleri, aday diye gösteren parti yöneticilerinin, başta Süleyman beyin tutumunda aranmalıdır. Atatürk'ün 1973 Türkiye'sinde, Eğitim Komisyonu? Hacılar, hocalar ve tartışmaların niteliği? Hey gidi hey...
7 Ocak 1973