Türkiye'de Sosyalistler ve Demokrasi...

Fatma Hikmet İşmen, Silifke'de Taşucu'nda denizde kulaç atarken, kendi kendine mırıldanıyordu:

-Bu Behice Hanım için, bu Sadun Bey için, bu Turgut, bu Sait için... Bağıra bağıra söylüyordu, sesini bir yerlere duyurabilecekmiş gibi.

Ne kadar mantığıyla düşünse de duygusaldır insan. Duygularıyla yaşar, herhalde...

Ne yapıyorlardı arkadaşları şimdi? Gözlerinin önüne getirmeye çalışıyordu. Sadun Bey'in yazdığı mektuplar sanki ezberindeydi. Ne demişti son mektubunda:

... Burada dış görünüşü ve ana hatları itibariyle günler birbirinin aynı. Ama, içten bakılınca, ayrıntılara inilince her gün başka bir gün. Bir tahliye yahut yeni birinin koğuşa gelmesi, gazete, radyo haberlerinin şöyle ya da böyle olması o günün rengini değiştiriyor, başka değişik bir gün yapıyor.

Bu yaz beraberce denize girmemiz temenniniz hoş ama gerçekleşebileceğini sanmıyorum. Ama bu konuda iyimserim. Bugünkü durumun pek de uzun olmayan bir süre içinde düzelebileceğine inanıyorum. Bu iyimserliğimin dayanağı memleketimizin demokratik güçlerine olan inancımdır...

Böyle diyordu, canım ayol... Volta atarken düşünüyorlardı, konuşuyorlardı yollarda, tarlasında mahpusanenin. Devam ediyordu kulaçlarda satırlar:

... Sağlığım iyi. Sabahları erken kalkıyor ve hafif bir jimnastik yapıyorum. Havalandırma saatlerinde de mutlaka çıkıp yürüyorum. Günde üç saat kadar. Arkadaşlarla hasbihali de çok defa, bu yürüyüşler esnasında yapıyoruz...

TİP hakkındaki kararın onanmasından sonra bir süre sivil bir cezaevine nakledilmelerini beklemişlerdi. Bu bekleyiş sırasında günlük yaşantıları bir hayli aksadı mı sizce? Ancak, şimdilerde beklemeye de alıştılar. Haziran sonuna kadar en az.

Prof. Sadun Aren, SBF'de iktisat hocasıydı. TİP'de 1965-1969 arası milletvekili. O yıllar, Parlamento gerçekten değişik görünümdeydi. Sosyalist bir partinin grubu vardı ilk kez Parlamento'da. Nasıl da kavga ararlardı Coşkun Kırca'lar, Emin Paksüt'ler, İhsan Ataöv’ler, Kemal Bağcıoğlu'lar, Hamido'lar... Bunlar nerelerde şimdi, hiç adlarını duyduğumuz var mı?

Eski TİP senatörü, Fatma Hikmet Hanım, Ankara dönüşünde dolabında bir dolu mektup buldu. Senato toplantısı sırasında, yerinde okudu mektubunu Turgut Kazan'ın. Heyecanla...

"Taşucu'nda bizler için attığınız kulaçları düşünüyorum şimdi..." diyordu Kazan. "Bizler hep iyiyiz, hem de çok çok iyiyiz. Daha önce söylediğim gibi, ben Fransızca çalışıyorum, ayrıca okuyorum..." diye devam ediyordu. Fatma Hanım öyle gözleri sulu kişi değildi ya, gözyaşlarını yavaşça sildi, kimse görmeden. Turgut Kazan'ın buğulu gibi gelen mektubu şöyleydi:

Günler hızla akıp gidiyor. Bu da hayatı değerli kıldığımızı gösteriyor... Yani insan, mahpushanede de mutlu olabiliyor, dünyayı sevebiliyor... Hem öyle seviyoruz ki yaşamayı, tariflere sığmayacak kadar... Tabi sîzlerle olmak, yani özgürlüğe kavuşmak en güzeli... Ama bu olmadı diye dünya cazibesini kaybetmiyor. Tersine bizler, dünyayı daha da sevmemiz gerekiyor...

Turgut Kazan'ın mektubu, hayli uzundur. Bir yerinde Başbakanlığın yayınladığı "Beyaz Kitap“a değiniyordu:

Başbakanlık kitap bastırıp, suçludurlar buyurmuş. Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararı hiçe sayılmış... Ve hepsinden önemlisi, ceza hukukuna ters bir ilke cezalandırılmamızın temeli olmuş. Yani ben, objektif sorumluluk' esası uyarınca, başkalarının fiilinden ceza almışım. Oysa bir basit hukuk öğrencisi bile bilir ki, Ceza Hukukunda objektif sorumluluk olmaz... Oh ne âlâ, ne âlâ... Bunun da adı demokrasi...

Turgut Kazan en çok Avrupa Konseyi'nde Kıratlıoğlu'nun gazetelerde çıkan sözlerine içerlemişti. Mustafa Üstündağ'ın konuşması da neydi öyle?

Kazan, mektubunda, "... Bunlar gelir geçer, güzel günler hiç de uzak değil. Göreceksiniz, çok geçmeyecek sizin balkonda yine kafaları çekeceğiz." diyordu.

Urfa'nın Ceylânpınar'ından Derviş Yavuz, “Dua” başlıklı şiirini yolladı. Şiiri olduğu gibi alıyorum buraya.

Allahım

Bu kafa benimse, bu batak kimin? Yağmur senin gök kubbende gizli.

Bu çöl seninse, bu insan kimin?

Bu insan bu toprağı sevemedi.

Bu insan ektiğini hiç yiyemedi.

Nimeti veren sensin, bu Adalet kimin?

Ağa, İboların Fadime'yi aldı Fadime on

üçüncü, Ağa altmış altı Bu kız senin

eserin ya, kıyanlar kimin?

Allahım

Gönder artık kara cevher gibi bulutları

Sömürenlerin elinden kurtar bu

insanları Duada eller sana uzanır,

dualar kimin?

17 Haziran 1973