"Ah Biz Eşekler!.."

Amerika'dan gelen bir arkadaşıma sordum:

-Nasıl Amerikalılar, ne yapıyorlar?

-Vallahi, sokaktaki Amerikalı'nın eski hali yok. Başı yerde ve küskün...

Nedeni de Başkan Nixon'dan geliyor belli. İstifasını isteyen isteyene. Adam istifa etmiyor, skandal üstüne skandal anlayacağınız. Başları böyle olan Amerikalılar, nasıl kafalarını yerden kaldırsınlar? Nixon'un yaz aylarında yapacağı Avrupa gezisi, taaa Ekim ayına ertelendi. Belki de Nixon'un Avrupa'da iyi karşılanmamasından korkuluyor, ne bileyim? Şili'nin yeni büyükelçisi Paris'e gelirken Paris'te gösteriler oldu. Pablo Neruda'nın yerine elçi gelmek kolay değildi Paris gibi yere. Fransız halkı, faşizmi yuhalıyor gerçekte...

İslâm Zirve Konferansı sona ererken, Enver Sedat, İndira Gandi ile görüştü. Dün Mucibürrahman’la görüşmek üzere Bangladeş'e geçti. Konferansta Kaddafi ile Bumedyen, İslâm ülkeleriyle, az gelişmiş ülkelere petrolün daha ucuza satılmasını önermişlerdi. Ancak konferanstaki tutucu devlet adamlarının göz kırpmalarıyle bu öneri karardan çıkarıldı...

Amerikan elçisi, Cemiyetteki kokteylde gördüğümde, çok mu içmişti öyle? Yoksa bana mı öyle geldi? Bazı adamlar neresinden baksanız, güler gibidir, bazıları da içkili gibi. Arabayı kendi kullansa, çok kuşkusunu çeker polislerin Macomber.

Büyükelçilerin de eski hali yok gibi. Neydi öyle eskiden? Hey babam hey... Türkiye'de hükümet düşürürlerdi, hükümet. Bir General Porter vardı, başbakan aramaya geldi demişlerdi. Süleyman Bey'in, Johnson un kolunda süzülen resimleri, genel başkan olacağı sıra nasıl çoğaltılıp dağıtılmıştı, biliyorsunuz...

Başbakan Ecevit, önceki akşam televizyonda konuşurken üç kez gözünü kırpıştırmış. Yorgunluk akıyormuş nerdeyse. Hükümet kurulalı altı kilo vermiş, iyi mi? Bakanların boyunları armut sapına dönmüş. Bakanlar Kurulu toplantıları, arada bir çay molası ve sandviçlere yumulma.

Bir başbakan, ilk kez böylesine konuşup, halkı tefecilere, vurgunculara karşı yardıma çağırdı, istifçilere karşı. Bunları daha önce söylüyordu, muhalefetteyken, o zaman neler diyorlardı? Şimdi iktidardan, televizyondan, radyodan söylüyor. Eskimiş bir kafayla hadi eleştirin bunu bakalım...

17 günlük CHP-MSP iktidarını çürütmek, yerle bir etmek için nasıl yutkunuyorlar, gazeteleri görmüyor musunuz? Kimi, Bizim Radyo'yla eş tutuyor konuşmaları, kimi "işte bak, Türkiye, Şili'ye dönüşüyor, çok kalmadı" demeye getiriyor. Haber başlıkları dikkatleri çekmiyor mu?

Ah, alıklar ah... Dünya öylesine değişikliklere uğruyor da, bunun farkında olmayanlar, denenmiş metotları sonuna kadar götüreceklerini sanıyorlar.

Bir gazetede -az gelişmiş bir kafadan- öğütler:

"Solda bir de siyasî parti vardı. O da Marksistti. Çok partili bir demokratik parlamenter rejim içinde silâhlı eylemlere yer bulunmadığı görüşündeydi. Aksine, bunun, sol hareketlere, solda kaydedilen gelilşmeye zarar vereceği inancındaydı. O partinin eski-yeni yöneticileri de aralarında bölünmüşlerdi ama bu noktada mutabıktırlar...

Bir zamanların Zafer gazetesi muhabiri, taaa oralarda otluyor işte. Zaman geçer, kişi varlıklı olur, mutlu azınlık arasına karışır ama, kafa eski kafa olunca böyle sırıtır kalır işte. Anayasa Mahkemesinin TİPİ Marksist diye kapatmadığını bile bilmezden gelir. Ne denir buna?

Şimdi boy hedefi Ecevit'tir. Şu lâflara bakın:

"... ‘Kızıl bayrak veya yeşil bayrak...', '1971 ilkbaharı tecrübesi ile '14 Ekim seçimleri tecrübesi' bunlardan birincisinin veya İkincisinin, kendileri için en elverişli şartlarda ne kadar taraftar bulabildiklerini ortaya vurmuştur. Bu efektiflerde Türk toplumunu paniğe düşürecek bir fazlalık yoktur. Tehlike bilhassa genç kuşakların, başka idealler peşinde koşarken bunların bilmeden ağlarına düşmesidir."

Onun istediği ortamı bilmeyen mi var?

Eşek bir gün kaçmış çiftlikten. Aramışlar, taramışlar yok. Sonra unutmuşlar onu. Bir gün bir de ne görsünler, eşek sırmalar içinde, değerli işlemeli atlas örtüler altında, fakat yerde yatıyor:

-Ne oldu yahu, hayrola...

Eşek başlamış anlatmaya:

-Bir akşam çiftlikten, kalkıp karşı köye gittim. Orada,herkes toplanmış bir karar almak üzereydiler. Ben de yanlarına sokuldum. Başımı salladıığımı görenler, "Aaaa, işte bunu muhtar yapalım" dediler. Muhtar oldum. Sonra kasabaya gittim. Orada da kalabalık vardı. Başımı salladığımı görenler, beni orada da kendilerine baş yaptılar. Sonra, daha büyük yerlere gittim. Fakat, beni bu duruma getirenlere karşı konuşmam, teşekkür etmem gerekti. Ben, anırmaya başlayınca, biri:

-Aaaa, bu eşekmiş... diye bağırdı. Beni tuttukları gibi dışarı attılar Durum işte böyle, böyle...

Türkiye de geçirilen bunca olaylardan sonra, yine de yerlerinde sayanlar, kafa sallayarak ömür geçirmek isteyenler yok mu?

Hele inatlarından, bir türlü dönmeyenler. Bir elleri yağda, bir elleri balda olanlar... Hele onlar.

Eline sağlık Aziz Nesin Usta...

26 Şubat 1974