La Fontaine Gibi

Severim ben de hayvanları. Bizim evde öyle, Ecevitlerdeki gibi kedi­ler filân yoktur. Ama, besleyebilecek olsam kedi de beslemek isterdim, köpek de. Çocukluğumda atımız vardı, koyun kuzu besledik ama, kö­pek hiç beslemedik. Kedi, bizde de vardı. Bir kapıya fırlar, sırpüşenini tutar ve kapıyı açardı. Kedinin kapı açması çok hoşuma gider, sık sık bu denemeyi yapar, gelenlere de gösterirdim.

Ecevitlerin kedi beslediklerini gazeteci arkadaşlarımın röportajların­da okudum. Altan Öymen de yazdı geçenlerde. Bir gün Ecevit'in o za­man Bahçeli'deki evine gittiğimde bir alay kediyle karşılaşmıştım. Altan'a anlattıklarını o zaman anlatmıştı bana da. Hasta kedileri komşular, gizlice bahçelerine bırakıveriyorlardı. Şöyle demişti:

- Benim bir işim de mezar kazıcılığıdır...

Şinasi Osma o zaman Hayvanları Koruma Derneği'nde mi neydi, galiba kedilerin bazılarını oraya aktarmışlar, rahatlamışlardı...

İnsanlar birbirlerine ağır sözler söyleyeceklerinde neden hayvanları ansırlar acaba? Küfürlerin en kibarında bile vardırlar. Sunturlularında çekilirler aradan herhalde... Ünlü yazarlarımızın mektuplarında sık sık geçer, şiirlerine başlık olur, ilk sayısı çıkan "Militan" dergisinde gördüm, Engels kızdığı adama "Eşek" diyor. Sövgünün yerinde çok şeyi anlatan bir üslûp olduğunu, bir mektubunda bakın nasıl açıklıyor:

Bay Tkacev, akla gelebilecek tüm sövülerle saldırdığımı söylüyor kendisine. Fakat "invectiva" denilen bir sövgü türü gerektiğinde bütün büyük söylevlerde kullanılan en ifadeli belâgat üslûplarından biri değil midir? İngiliz siyaset yazarlarının en güçlüsü William Colbert, ustasıydı bu üslûbun. Bugüne kadar hayranlık uyandıran, erişilmez örneklikte bir ustalıktır bu.

Marks'a yazdığı bir mektupta da şöyle diyor:

O Connor'un altı radikal gazeteye karşı "Star"ın son sayısındaki makalesini mutlak oku. Dahice bir sövgü şaheseri. Çoğu kez Colbert'ten üstün ve Shakespeare'i anımsatıyor.

Bizde şimdilerde sövgüyü ustalıkla kullanana Can Yücel örnek gös­terilebilir...

Anadolu köylerinde kurda "Canavar" denir. Biz öyle dedik. Bozkurt "Boz canavar". Davaları canavardan korumak için neler çekilir?

Bir okur mektubu beni uzun uzun düşündürdü. Mektup, basit bir olayı anlatıyordu gerçekte şöyle: 1974'ün son günü Erzurum gümrü­ğünde o güne kadar birikmiş yüze yakın çeşitli arabanın satışı yapıl­makta. Satış 2490 sayılı yasa uyarınca ve açık artırma yoluyla oluyor elbet. Bu çeşitli arabaların içinde, herkesin iştahını çeken bir minibüs de var. Oldukça yeni, alacak olanın kâr edeceği cinsten bir araba. Ne var ki, satış sırası öğleden sonra. Sıra o arabaya geldiğinde salona 30- 40 genç girer, minibüs için "Teminat" yatırmaya sokulurlar. Bir de tehdit savururlar:

-   Biz Türkeş'in komandolarıyız. Arabayı biz alacağız. Dağlara gidip gelip eğitim yapacağız. Sakın sizler fiyatı artırmayın...

Bu gözdağı karşısında çok kimse tepki gösterir, ama durumun ciddi olduğunu kavramakta da gecikmezler. Durum ne mi olur? 15 bin liraya satışa çıkarılan arabaya bir vatandaş, bağırır:

-    Yirmibeş bin lira...

-    Yuuuuuh... sesleri, küfürler, gözdağları...

25.000 lirayı bulmuş araba 100 kadar adamın şaşkın bakışları ara­sında ve usulünce 15.000 liraya komandolar adına H.S. adlı bir vatan­daşa satılır. (Okur, 1500 TL. diye yazmış ama o kadarı nasıl olur?)

Gümrük ve Tekel Bakam Baran Tuncer, bu olayın arkasını bırak­maz sanırım. Bekleyeceğim...

Nerden nereye geçtim. Ben hayvanlardan söz ediyordum. Öyle de "Netameli" konudur ki, savcılar yok bununla ne demek istedin, bununla kimi kasteddin gibi terletir dururlar adamı. En iyisi böyle yazılarda politi­kaya hiç girmemek. Halbuki yazıp söyleyecek o kadar çok şey vardı ki... Örneğin, "Milliyetçi Cephe" niye kurulamıyor? Onun üstünde dura­caktım. Süleyman Bey'in keyfi neden kaçıktır, derdi nedir onu açıklama­ya uğraşmalıydım... Başka kez artık.

Birbirleriyle geçinemeyenler için halkımız:

-Kedi ile köpek gibi... der. Hırlaşıp, dalaşıp dururlar yani.

Araplar bunu bir başka biçim söylerlermiş. "Saliat Allah-ül kelb e alel hınzır..." Türkçesi de şu:

-Tanrı köpeği, domuza musallat etti...

(9 Ocak 1975)