Binali benim arkadaşım, Ankara'da Hüseyin Gazi gecekondularında "Orhan Kemal" sokağında oturur. Kimlerin yaptığı bellidir ya, bazı sütü bozuklar, Orhan Kemal Sokağı" yazılı teneke levhayı kaldırıp götürürler, Vedat Dalokay'ın adamları bir başka. "Orhan Kemal Sokağı" yazısını sokağa yeniden takarlar, çakarlar. Binali, bundan mutluluk duyar, yorgunluğunu unutur.
Belediye otobüsü, Ankara'nın göbeğinden Hüseyingazi'ye kaç dakika gider? Bazı bazı ilginç izlenimleri olur Binali'nin. Üstü başı yırtık, pırtık, eli yüzü kapkara olmuş, kirlenmiş bir çocuk yaklaşır otobüste yanına, sorar:
-Amca, sana bir şey soracam, ama doğru söyliyecen?
-Sor bakalım...
-Senin yakın akraban var mı? Kim? Ne olur saklama doğru söyle amca...
Anlamıştır Binali, çocuğun sormak istediğini. Nasıl da farketmemişim Yılmaz Güney'e bu kadar benzediğini...
Gidip yerine oturan çocuk, hayran hayran gözler durur Binali'yi, Yılmaz'ın bakışları daha ışıltılı, Binali'nin yumuşak mı?
Yanına oturan bir Hüseyingazi'li ile havadan sudan konuşurlar. O kadar yol nasıl geçecek? Binali ağzını arar, yol arkadaşının, sorar:
-Yahu, bu Vedat Dalokay da fazla oldu canım...
Yolcu, Vedat Dalokay'a toz kondurmaz.
-Neme lâzım, iyi çalışıyor. Biraz para verse hükümet, Ankara'yı, gecekonduları gül gibi yapacak...
-Moskova'ya gitmiş. Nâzım Hikmet'in mezarına toprak koymuş, saygı duruşunda bulunmuş...
-Koysun, bulunsun... çalışıyor, neme lâzım...
Uyanıktı köylü. Hanya'yı Konya'yı biliyordu. Eleştiriyordu yerinde...
-Bak, Aşık Veysel'e. Ben de aleviyim, severim Veysel'i fakat "toprak" demiş de "toprak kimin?" dememiş...
Herkes, gün gün, yeni yeni mi bilinçleniyor ne? Anası, Binali'ye öyle dedi bir gün:
-Sizin suyunuza da bulgur ekilmez hay oğlum. Bir zamanlar İsmet Paşa'yı savunurdunuz, bugün onu da beğenmiyorsunuz...
★
Ne yazmıştım Vedat Dalokay Moskova'ya giderken?
Vedat Dalokay, Belediye Başkanlığı boyunca doğruluğu ve dürüstlüğü ile sevdirdi kendini Ankara'nın gecekonducularına, işçilerine. Sıkıntıya katlananlar bile onun partisine oy verdiler. Ankara'da havuz kadar bir parka "Harun Karadeniz Parkı" adını verdiği zaman faşistler nasıl da kıyameti koparmışlardı?
Sanırım, onun Lenin ve Nâzım'ın mezarlarında saygı duruşunda bulunmasına da kem-küm edecekler..."
Böyle gidiyordu, Ankara Notları. Anamaldan yana basında, Süleyman Bey'in beslemelerinden hücum bekliyordum doğrusu. Hücumları okuyup okuyup güldüm. Neşelendim... kuyruklarına basmışım gibi, nasıl çığlık atıyorlardı anlatamam.
Ankara Notları'nın bir yerinde de şöyle demiştim:
Moskova'ya giden herkes, resmî çağrılı devlet, hükümet adamları Lenin'in mezarını ziyaret edip saygı duruşunda bulunurlar. Türkiye'de bizim için Anıtkabir neyse, Moskova'da da Lenin'in mezarı odur, Ruslar için... gidip ziyaret ederler de bunu Türkler'den gizlerler, Nâzım'ın mezarına gizlice giden AP'lileri yazmıştı Seyfettin Turhan. Saygıdan değil, meraktan gitmişlerdir elbet...
Türkiye'de yalan üstüne kurulmuş bir düzeni yıkmak, değiştirmek kolay değil elbet, kem-küm edecekler, ne kem-kümü, haykıracaklar dümenlerine gelmiyenler, zıpırlar, sövüp sayacaklar, hangi kokuşmuş yalanı savunduklarını bile bile. Kandırmaya uğraşacaklar...
Türkiye'de halkın uyanışından hoşlanmıyanlar, bu uyanışı "abartılmış" bir propaganda sayarlar. Okuma-yazma oranı yüzde şu kadar olan ülkede uyanış hızı bu kadar olur mu hiç? Elbette olmamalı demek isterler.
Süleyman Bey, seçim sonuçlarından hoşnut değildir pek. Ama, yandaşlarına göre bunun unutturulması gerekir. "Komünistler Moskova'ya" denip durulmalıdır ki, dümenler bozulmaya. Ya halk, gerçekten bilinçlenip gidiyorsa? Bunu da gözleriyle görürlerse?.
Süleyman Bey farkında da bunun, beslemeleri farkında değil, iyi mi?
★
Bu hafta sonunda açılacak meclisler. Orada ilginç şeyleri izliyeceğiz. Bunların başında senato ile meclis başkanları seçimleri var.
Öyle sanıyorum ki, Süleyman Bey "Beyefendi, centilmenlik anlaşmasını bozalım" diyen adamlarına kulak asmak istemiyor pek. Sebati Ataman'ın Meclis Başkanlığı için adı geçerken, şimdilerde hastalığından söz edilmeye başlandı. MSP’liler AP'yi desteklerler mi hiç? MSP'nin 12 maddelik koşulları arasında bazıları var ki, gerçekten AP'liler kazık atmışlar ortaklıkta, diyor çok kimse, Süleyman Bey:
-Altı ay koşuluyla koalisyon kurulmadı. Daha dur bakalım... diyor, ya, örneğin Basın-Yayın Genel Müdürlüğü'nün MSP'li Bakanlığa bağlanması altı ayda değil, altı saatte gerçekleştirilirdi. Demek, kazık atmışlar MSP'ye, ne yapacak MSP'liler, CHP'nin Meclis Başkanı yapmak istediği Ahmet Durakoğlu'na oy verecek mi, vermiyecek mi? Süleyman Bey, "Centilmen"lik görüntüsünü bozacak mı, bozmayacak mı?
Anahtarın MSP’nin elinde olduğunu biliyor o da, bu anahtarı maymuncuğa çevirip, örneğin Korkut Özal veya daha bazılarını ayartarak, MSP’yi paramparça edebilir mi Demokratikler gibi?... Bu kadar yıkıntının altında ben de kalırım, bu kadarı olmaz, diye mi düşünür? Bir üye kazanacağım diye, Meclis Başkanlığı verilir mi hiç der? Kulislerde konuşmalar:
-Senato'da da MSP'nin de gerçi, kontenjan senatörleri de anahtar rol oynayacaklar oylarıyla. Tarafsız postuna girip, kontenjan senatörü olan Çelebi'nin oyu AP'den yanadır. Talû, Sunay da öyle. Sait Naci Ergin ortada diyorlar. Ama o da Erim’in yönündeymiş, öylemiymiş?
-İkisi eski briç arkadaşıdır. İçtikleri su ayrı gitmez..
Hesaplar yapılıyor kulislerde:
-78 AP, 5 MSP, 5 CGP, Talû, Çelebi, Sunay ne etti? Bir de MHP var...
Çok kimsenin kanısına göre, MSP’ye güvense Süleyman Bey, öyle centilmenlik anlaşması filan dinlemiyecek. Ama ne fayda? Çok sert bir seçimden gelip yeniden sertliklere götürmek istemez ortalığı. Yerinde teslim olur, yerinde şapkasını alıp gitmesini bilir. Ama ortaklığın sertleşmesini istemez.
İçerde, dışarda yurttaşlarının güvenliğini sağlıyamıyan bir cephenin başında olduğunu o da bilir aynaya baktığında. Bilmez mi? “Komünistler Moskova’ya” der de kendi de inanmaz söylediğine. Kendini kandırınca bir şey kazanmıyacağını bilir elbet… Ama, inananlar bulunuır diye söyler…
İktidarının uzun olmıyacağını, bir daha dönemiyeceğini bilir, bilir ama nasıl söylesin bunu. Söylemesi kolay, koca bir düzen birlikte gidecek. O düzen yıkılınca kimler kalacak altında?
CIA midir uygulayan adım adım programları? Çetin günler göreceğiz demek…
(28 Ekim 1975)