Buraya Nasıl Geldik?

Başbakan Bülent Ecevit'in odasındayız. İlk görüşmemizde kendisine soruları yazdırdık Uğur Mumcu ile birlikte. İlk sorumuz şuydu:

-Dört yıl sonra nasıl bir Türkiye düşünüyorsunuz? Özgürlükler ve ekonomik gelişmeler açısından...

Ecevit, soruyu yazarken, yüzüme baktı. Ben havayı biraz daha ısındırmak için ekledim:

-Yani efendim, dört yıl sonra isteyen rahat rahat hapse girip yatabilecek mi? Bu özgürlük olabilecek mi?

Bu açıklama çok hoşuna gitti. Bugün altıncı sayfada başlayan sorulu cevaplı yazı dizisi birinci adımını atmıştı. Soruların çoğunu Uğur Mumcu arkadaşım yöneltti. Ecevit'in cevaplarında Yeniortam okurları yeni yeni şeyler bulacaklar sanıyorum.

-Benim oturduğum koltuk oldukça rahat bir koltuktu. Başbakan, kendi kolduğu için aynı şeyi söyleyemeyeceğini, bir soruya karşılık belirtti.

Bazı soruları, "Bunu yazmayın" biçiminde bir girişten sonra cevapladı. Onları, konuşma dizisine almadık. Anladığım kadariyle, basında yer alan "işkence" konularında tedirginlik duyanlar oluyordu. Birçok dar geçitten geçilirken, yeni sıkıntıları çağırmanın gereği yoktu.

Başbakanla konuşmayı yaptıktan sonra da görmekteyiz, özellikle af konusunda, bürokrat kademede yapılmak istenen değişikliklerle ilgili konularda, sıkıntılar bitmiş değil. Afta AP ne yapacak? Kamuoyunu karşısına kolay kolay alamayacağa benzer. Cihat Bilgehan'ın demecinden çıkan anlam da bu. Belki, daha önce uyguladığı yanlış politikayı terkedip, CHP ile MSP'nin arasını açmanın yollarını arar. Çünkü, AP, MSP'ye yüklendikçe koalisyon daha bir güçleniyordu. Bir de, koalisyonun içinden çatlamasını bekleyebilir.

AP'nin koalisyonu denetlemek için başka yolları da yok mudur? Arka planda kalıp, gönüllü muhalefet DP'yi destekleyerek örneğin. Cumhurbaşkanı Korutürk hükümete haber mi göndermiş?

-Yüksek dereceli memurlar arasında çok değişiklik olursa imzalamam haaaa... diye.

Bunlar kimin ekmeğine yağ sürer?

Nereden nasıl geldik? Herkesin kendi kafasındakini değil de, ortak bir çözümle bunu yanıtlaması gerek. Bir de şunu yanıtlamalı: "Nereye gideriz?"

Ankara Merkez Cezaevinde yatan Bayan A. C.'den ikinci mektubu aldım. Özetle şöyle diyor:

Size daha önce işkence konusunda açıklama niteliğinde bir mektup göndermiştim. Ama siz o yazıyı yayımlamamakta ısrar ettiniz. Bunu şu günlerde yoğunlaşan af meselesine bağlıyorum. Öyle bir açıklamanın (pek önemli bir şey değil ama) hâkim sınıfların sözcülerinin aleyhimize kullanmalarından “Bakın pişman değillermiş, bir de affedelim diyorsunuz" demelerinden çekiniyorsunuz galiba...

Bizim halkımıza karşı olan sorumluluğumuz her şeyin üstündedir. Onların karşısına her zaman namusunuzla çıkmak isteriz. İçerde yatmak pahasına da olsa... Hem artık şu acındırma politikasından vazgeçin. Gerçi çok çektik ama, çoğunu, onurlu, namuslu kalmak için çektik. Dilerseniz size çok örnek verebilirim.

Sizden ikinci bir kere o yazının yayımlanmasını istiyorum. Eğer açıklama yapacak başka yollarım olsaydı, bunu sizden istemezdim.

Bu da askerî tutukevinde yatan Bay. G. U.'nun babasına yazdığı mektup:

... Kayahan'ın annesiyle konuştuğunuzu yazıyorsunuz. Bazı endişelerinizden söz ediyorsunuz, gerek Kayahan ve gerekse diğer tutuklular için bu endişeniz yersiz. Burada değişen bir durum yok. Dün nasılsa bugün de öyle. Gerçi Kayahan'ın koğuşu ile benimki ayrı. Ama havalandırmaya birlikte çıkıyoruz. Birlikte dolaşıp, voleybol, futbol vs. oynayıp spor yapıyoruz. Sıhhati gayet iyi. Annesinin telâşı yersiz. Saçların sıfır numara ile tıraşlı olması da olağan bir şey. İllerden beri (yaz-kış) farketmez 15-20 günde bir saçlar kesilir. Yüzündeki sivilceler ergenlik sivilceleri. Onlar da eskisi kadar kalmadı. Giderek iyileşiyor...

Af, AP'nin engellemesine rağmen Nisan ayı içinde çıkar sanıyorum. Ama, AP sert ve kesin bir engellemeye giderse (adî suçların affını engellemeyi ve bunun sonucunda doğacak tepkiyi göze alarak) affın kanunlaşmasını epeyce engeller. Ama ben bu kadar aleyhine olacak bir şey yapmaz sanıyorum. Af tasarısına göre infaz sistemiyle 18 yıla kadar ceza alanlar çıkabilecekler. Son değişiklikle, daha önce af kapsamı dışında bırakılan bazı suçların da affedilmesine rağmen 146/3 için 5 yıllık indirimle yetinilmesi kötü bir şey. Gerçek manada, bir genel af anlayışına ters düşen, eşitlik ilkesine aykırı bir tutum. Bu konuda CHP'nin fazla ısrar etmemesi, biraz da ısrar etmekten çekinmesi yine kötü bir puan onun adına...

Mektup daha çok uzun aslında. Yer yer sert eleştirilerle süslü.

Gelen mektuplarda gördüğünüz gibi ben de eleştiriliyorum. Belki, içlerinde korktuğumu söyleyenler bile vardır. Okuyorum, saklıyorum onları da. Ancak düşünürken yazarken, yazdıklarımın bundan bir süre sonra ele alınıp tartışıldığında da "Evet, öyle yazdım. Yazdıklarımın tüm sorumluluğu benimdir" diyebileyim. Belki başka biçimde yazıp alkış toplamak, "aferin" almak da vardır. Ben yolu tutmadım, tutmayacağım...

Çocuk annesine sordu bir gün:

-Anne, ben nereden geldim?

Anne düşündü. Galiba açıklamanın sırası geldi, diye. Çocuğu dizine oturttu. Nasıl dünyaya geldiğini, onu doğururken nasıl sıkıntılar çektiğini, biyolojiden de bildiklerini katarak açıkladı. Öyle, "Seni bir gün leylek bıraktı bacadan" filân demeden.

Çocuk annesinin sözünü kesti:

-Anladık be anne, ben onu sormuyorum. Biz buraya nereden geldik? Orhanlar Bursa'dan gelmişler de...

26 Mart 1974