Çoban Yedi, Koyuna Gitti...

Zaman zaman "Ankara Notları”nın "mapusane notları"na döndüğünün farkındayım. Böyle zamanlarda kalkıp meclise gidiyorum. Meclislerde neler olduğunu sezmeye çalışıyorum amma asıl liderler arasında neler oldu? Onu bir anlayabilsem?

Ferruh Bozbeyli konuşurken, Süleyman Bey'in yüzünde bir allık, kırmızılık gitti geldi. O kırmızılık sonra gitti, Süleyman Bey'in tepesine çıktı oturdu. Ferruh Bey, sonra arkadaşlarına şöyle diyecekti:

-Ben konuşuyorum, adam kızarıyor. Dinleme zorunda olduğu için de bir şey diyemiyor. Ben iri gözlerine baka baka konuşuyorum. Bir ara, ben de güç durumda kaldım. Süleyman Bey'in gittikçe kızaran yüzü, onun tepeye vurması...

Ferruh Bey, daha fazla bir şey söylememişti aslında. Daha önce söylenenleri, sokaklarda çocukların bile söyleştiği konuları söylemiş, ancak Süleyman Bey'e bazı şeyler ima etmişti. Örneğin şöyle demiş olabilirli Bozbeyli:

Bak Süleyman Bey, CHP güçlendi. Genç, dinamik bir kadro ile meclise geldi. Bizim kuracağımız hükümette, Başbakan da bakanlarda o kadar yeni ve kusursuz olmalı ki, bakan kürsüye çıktığı zaman, CHP nin o genç ve güçlü kadrosu bile bir şey diyememeli. Ben kuvvetli hükümeti, bilgili hükümet olarak da anlamıyorum. Bilgi noksanlığı teknisyen kadrolarla tamamlanabilir. Amma, adı pek iyi tanınmamış ve yıpranmış kimseler, ne hükümeti "bak kardeşim, senin hakkında şunlar var şunlar var. Bu kurmalı" ne de kabineye girmeli.

Bu sözlerin anlamı açıktı. Ferruh Bey, Süleyman Bey'e "Bu halde hükümeti sen kurmamalısın..." demeye getiriyordu.

Süleyman Bey'in boynundan bir ter belki boynundan aşağı süzüldü süzülecek. Süleyman Bey, kendini toparlar gibi oldu. Sordu:

-Benim başkanlığımda kurulacak bir hükümete katılır mısınız?

-Hayır!

Yoksa Süleyman Bey deminden beri söylediklerini anlamamış mıydı? Yoksa anlamazdan mı gelmişti?

Kulislerdeki konuşmalar:

-Süleyman Bey’e hükümet kurulması görevi verildiği gün Genelkurmayın ışıkları sabaha kadar yanmış...

-Kim unutmuş acaba ışıkları söndürmeyi?

-Fakat Korutürk, Semih Sancar'a "bir şey olmaz" demiş. Demokratik Parti Süleyman Bey'le girmiyor. Emniyet sübabı o...

Senato'da Başkanlık divanı tartışmaları var. Tam kahve ocağına yakın koltuklarda Faruk Gürler Paşa'nın yanına ben iliştim. Kahve istiyoruz. Senato’da da bir çıngar çıktı. Gürültüler geliyor, kahveyi de Gürler Paşa'yı da bırakıp oraya koşuştuk.

MSP'liler ellerinde anahtar. Fakat kapı da iyice aralık. Ya kapıyı kapamalı, kilitleyip cennetin anahtarını tutmalı, ya da insana şifreliymiş izlenimini veren bu anahtar oyunlarına boş vermeli. Hem, "Her halde CHP bizimle koalisyon yapar" deyip kapıları aralık tutmak, hem de ele anahtar kapıda beklemek ne demektir? MSP oy verse, Meclis başkansız kalmayacak. Ama, sezilen o ki, herkes Meclis başkanlığını ileride oynayacağı bir oyunun başlangıcı sanmada MSP hükümet belli olunca verecek belki oyunu. Sözlerinde duranlar bir -az biraz- Turhan Bey le Ferruh Bey Meclis Başkanı adayı Birler. CHP’nin 185'inden fazla oy alabiliyorsa CGP ile DP'den verilen oylar.

AP'li yöneticiler -söz verdikleri halde- oy vermiyorlar. Son turlar sırasında AP'li grup başkan vekilleri CHP'lilere seslendiler.

-Boşuna tur yaptırmayın, oy vermeyeceğiz...

Peki, ne olacak?

Meclislerin başkanları seçilemez, meclisler işlemezse hükümeti kursanız ne olacak? Hani, parlamenter düzen yanlısıydınız ne çabuk terkediverdiniz? Meclisler, hükümetlerden sonraya gelemez kalamaz. Buna arabayı atın önüne koşma derler. Bu kadar gayrî ciddî tutumla, adama memleket yönetme bir yana kuzu bile güttürmezler...

Senato toplantılarını yöneten Mehmet Ünaldı'nın tutumu tam bir partizan AP’li tutumu. Yangından mal kaçırırcasına allem edip, kallem edip Senato Başkanlık divanında Kontenjan Grubu ile Millî Birlik Grubunu temsil ettirmemek ister, vaktiyle buna benzer bir şey Mecliste olmuştu, 15 üyelikle Meclis'e gelen TİP'lilere -kendilerine düşen- divan kâtipliğini vermemek istemişlerdi. Vermediler de, TİP Anayasa Mahkemesi ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, TİP'e üyelik tanımamakla ilgili işlemi, "usülsüz ve Anayasa’ya aykırı tüzük, içtüzük değişikliği” niteliğinde gördü. Yöneticilerinin suratına çarptı bu Anayasa’ya aykırı durumu. Ne oldu? Anayasa Mahkemesi’nden karar çıkana kadar. Başkanlık Divanı’nda TİP’li bulunmadı. Galiba “Kanunsuz Süleyman” deyimleri kamuoyunda bu olaylardan sonra yerleşti. Şimdi benzerleri yaratılmak isteniyor. Meclis Başkanı’ndan bize ne, biz dümenimize bakalım hele kafasından nerelere varılabilecektir bilmem. Türkiye’de demokratik bir ortamın yaratılması zorunluymuş, gelip geçmiş olaylara bir kalın çizgi çekerek genel af ilan edilmeliymiş. Kimin umrunda?

16 Kasım 1973