Yarsımak

Yarsımak, sevgiyle özlemek demek herhalde. Anadolulu, sözcükleri nasıl türeterek, çoğaltarak kullanır. Bu sözcük de onlardan.

Âşık İhsanî, geçmiş bir cezayı çekmek üzere Toptaşı Cezaevi'ne konmuş çoktan. Ondan mektup aldım. Birkaç satır, hal hatır sorduktan sonra şiirle donatmış mektubunu. Mektup, "Bak Tarlanın Taşına adlı şiir kitabıyla birlikte geldi aynı gün. Ben mektubu aktarıyorum:

Hapishane denen şu zıkkım yeri

Bazen yumruklayıp yıkasın gelir.

Bazen de bir domdom kurşunu gibi

Bağırıp içinden çıkasın gelir...

Bazen damarlarında kudurur kanın

Bazen küser bir şey istemez canın

Bazen olur geciken şu zamanın

Fırlayıp üstüne çökesin gelir.

Bazen ne sigara ne bir gelen var

Bilemezsin kimin düşman kimin yâr

Bazen ayağını dizine kadar

Hayatın ağzına tıkasın gelir.

Bazen bir bakarsın el gitmiş aya,

Sen durmuş beklersin gün saya saya

Bazen bir kendine, bazen dünyaya

Şöyle acı acı bakasın gelir.

Geçen gün Muzaffer Erdost'u gördüm Ankara Merkez Cezaevi'nde, Muharrem Kılıç'ı ve Erdal Orhan'ı. Erdal Orhan revirde kalıyor. Vahap Erdoğdu, Amasya’ya nakledilmiş oraya gitmiş.

İnsan karşı karşıya gelince ne diyeceğini şaşırıyor. Hele ben -sanılanın aksine- pek konuşmasını da beceremem. Onları içeri ben atmışım gibi bir suçluluk duyarım içimde. Dışarda olmanın garip ezikliği...

Ne yapmışlardır? Biri kitaplar çevirmiş, öbürü bir kongrede konuşmuş. Yaşantısı, zincirlere, kelepçelere düğümlenmiş kalmış.

Aftan konuştuk. "Ne zamana çıkar?" gibisine.

Cezaevi Müdürü gönül aldı:

-23 Nisan’a çıkar, hem Çocuk Bayramı o gün. Sevinir herkes...

Mahpusanede, yatanlara "kesici âlet" verilmez biliyorum. Traş olacaklar ya berberde ya da elektrikli traş makinesiyle traş olacaklar. Sordum arkadaşıma:

-Ne zamanları traş oluyorsun?

Bizde görüşmeler, pazartesi, perşembe. Görüş gününün gecesinden traş oluruz, hazırlanırız görüşmecilerimizin karşısına öyle çıkarız. Sakallı çıkmak olmaz tabiî. Bugün biraz sakallı oluşum ondan...

Hapse düşmeyi, çok kimse içerde o kadar süre uzanıp yatmak sanır belki. Çocuklar, rahat öyle sanabilir. "İki yıldır içerde yatıyor" deyince, sırtüstü hiç kıpırdamadan yatıyor bilir. Yani bir çeşit işkencede gibi... Hiç kıpırdamadan çarmıha gerildiği ya da ayakları zincirli sırtüstü yatmaya zorlandığı olmadı mı? Koca ülkede, evlerin de mahpus damları gibi kullanıldığı olmadı mı? Kimse evinde, özgür yatabildi mi?

-Bir araba durdu, camdan baksana şuna...

-O araba. Her zamanki...

Hadi, uyuyun bakalım...

Öyle dönemleri de geride bırakarak, bekliyoruz özgürlük, barış ortamını. Içerdekilerin özgürlüklerine karışacakları, özlediklerine yarsıdıklarına kavuşacakları bir ortam olarak düşünüyoruz...

Bunu önlemeye, engellemeye kimsenin hakkı yok.

11 Mart 1974