Çocuklar İçin...

12 Mart sonrasında, çok kimse karamsarlığa kapılmamış mıydı? Demokrasiye dönüşten umudunu kesmemiş miydi? Genç – yaşlı, kadın - erkek, işçi- köylü, aydın içerlere doldurulmuş, "Ne olacak?" diye bekleştiği sıralar.

İçerde yatmış olanlar, yatanlar -yer yer- daha da karamsardılar. Tutukevinin üstünden bir uçak uçsa, yatağının üstünde doğrulur kişi, "Ne oluyor? Ne uçağı bu?" diye.

Dışardakiler -hele bilgiç olanlar- öğütler verirlerdi:

-  Ne yapıp, edip emekli olmağa bakın. Hapis cezasına çarptırılacak­sınız nasıl olsa. Kesin umudunuzu üniversitelerinize, kürsülerinize, okullarınıza dönmekten.

-Yaaa...

-Bence öyle.

-Fakat bir suçumuz yok ki. Bir dönem bu. Türkiye'nin koşullarında, Türk halkının yapısında, daha uzun sürdürülemez. Dışardakiler, demok­rasiden yana olanlar ağırlık koymaya çalışsanız, uyarsanız...

Dönemin ne kadar süreceği üstüne, içerde ne çok tartışmalar olu­yordur. Kimi, "Asarlar bizi, hepimizi göreceksiniz bakın..." diyordu. So­ğukkanlı olanlar, beklemeyi öneriyorlardı.

Yavaş, yavaş belki fakat demokrasi için verilen savaş etkisini gös­terdi. 19 Ekim, haydi arkasından 9 Aralık seçimleri...

Dönemin tamı tamına ne kadar süreceğini kestirebilenleri de biliyo­rum. Belki, dışarı çıktıklarında -izinlerini alarak- düşüncelerini de yaza­rım. Şimdi değil...

Öğretmen, tarih dersinde Hamurabi Yasalarını anlatıyordu çocukla­ra. Öğrenciler, dikkatle dinliyorlardı. "Nasıl yasalarmış, bunlar?" derece­sine gözlerini açmışlardı. Anladı Öğretmenleri bakışlarından:

-Fakat çocuklar, çağımız artık Hamurabi çağı değil. Şimdi insanlar daha uygar yasalarla yönetiliyorlar. Artık, suç işlediler diye, insanların dilleri koparılmıyor, elleri bileklerinden kesilmiyor...

Bir öğrenci mırıldandı oturduğu yerde:

-Fakat öğretmenim, daha dün üç genç asılmadı mı?

Öğretmen, mırıltıyı duymamış gibi, derse devam etti...

Emekli öğretmen Fikret Madaralı’nın Cumhuriyetin ellinci yılı onuru­na başlattığı ve her yıl 17 Nisan'da yinelenecek "roman" ödülünü Yaşar Kemal aldı bu yıl. Ödül verme töreninde TGS Genel Başkanı Semih Balcıoğlu’nu Fakir Baykurt'u, Fikret Madara'lıyı, Yaşar Kemal'i Rauf Mutluay’ı dinledim. Töreni Ankara'dan gelen Erdoğan Tokatlı ’İstan­bul da oturan Mehmet Başaran, Vedat Günyol, Ümit Kaftancıoğlu ora­da tanıdığım pek çok Yeniortam okuru da izlediler.

Çocuk gibi heyecanlıydı Yaşar Kemal. Çocuklar, anlattı bir ara. Basınköy’ün çocukları ile "Uçurtmacılar Kulübü" bile kurmuş. Bugün yarın başlayacaklarmış, uçurtma uçurtmaya...

Daha ödül dağıtma törenine kaç dakika var. Balcıoğlu, kulağıma eğildi.

-Törende Madaralı, diplomayı Yaşar Kemal’e, on bin liralık çeki de eşi Matilda’ya vermeli…

Can Yücel, en başarılmayacak işleri çocuklarla yapabileceğini kurardı.

-Yürüyüş mü çocuklar yürümeli. Dizilmeli köprünün iki yakasına, halka karşı olanları tükrük yağmuruna tutmalı.

Anayasaya aykırı faşist yasaları da çocuklar kaldıracak göreceksiniz. Sizin çocuklarınız…

Yarın onların bayramı…

(22 Nisan 1974)