18 yaşını bitirmiş gençlere oy hakkını tanımayan bir anlayış, ödlek bir kuşağın anlayışıdır. Kendi dümeninden başka şey tanımayan bir kuşaktır bu. Biliyorlar 18 yaşını bitirmiş gençlerin kendilerinden fazla şey bildiğini. Kendilerinden fazla kitap okuduğunu, hattâ kitapları yabancı dillerden okuyacak kadar yetişme ve gelişme yolunda olduğunu, daha önce de yazdım. Parlamentomuzda günde bir -iki değil- gazete okuyacak kadar sabırlı parlamenter ve senatör sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Biliyorlar ki, bu gençlere seçme hakkı verilirse, kendilerine oy vermezler. Kendi çocuklarından biliyorlar, çocuklarının sordukları soruları kolay cevaplıyamıyorlar çünkü.
18 yaşındaki gençlere oy hakkı tanınmayınca, bu gençler ne yapabilirler diye düşünüyorum...
Anne-babalarına etki yapabilecek durumda olanlar, o kadar sözü geçenler önümüzdeki büyük seçimlerde onların oylarını etkiliyebilirler mi? Pek sanmıyorum. Çünkü analar, babalar da korkuyorlar gençlikten. Kendileri böyle bir gençlik geçirmediler, görmediler. "Evet efendimci" bir kuşaktan onlar da. Nasıl anlıyabilirler gençliği? Bu kuşak gençliği anlayabilecek tanıyabilecek yetenekte olsaydı, Türkiye’den son yıllarda gördüğümüz üzücü olaylar da olmazdı.
Ödlek dedim, gençliğinden korkan kuşak, ödlek bir kuşaktır. Dümenci dedim, bunu açıklamama gerek var mı? Kim nerede, hangi dümenin ucundan tutmuştur bilmiyor musunuz?
Geçenlerde bir yüksek yargıca rastladım. Oğlu ile mücadelesini anlatıyordu.
-Çektim oğlanı karşıma, bana bak dedim, aksaklıkları düzeltmeye evet, fakat düzeni kökten değiştirmeye hayır. Böyle dedim.
Demek evde tartışmalara girişiyorlar, babaları böyle konuşma durumunda bırakıyorlar. Demek, düşünceleri var ki. söylüyorlar.
Eeeee, baba elbette, düşüncelerine katılmasa da oğludur, iyiliğini ister. Onun başına belâlar gelmesini istemez. Öyle olur ki bazı, giderek kuşaklar arasındaki büyük uçurum da kapanır, baba oğul bir noktada birleşirler. Ben örneklerini gördüm. Hele acılar geçirilen acı ve kötü denemeler daha çabuk birleştirir onları.
18 yaşındaki genç daha okul çağındaymış. Sanki 18 yaşındaki bütün gençler, yüksek okullara gidiyormuş gibi. Okuma çağındaki, yani yaşdaşları gençlerin ancak yüzde beşinin yüksek okullara gidebildiğini kimse bilmiyor mu? Köy kahvesinde pişpirik, altmışaltı oynıyabiliyor ya. Bir de askerliğini daha yapmamış olurmuş, 18'indeki genç. Süleyman Bey, genel müdürlükler yaptıktan sonra apar topar otuzundan sonra askere sevkedilmedi mi? O zamana kadar, Demokrat Parti'ye oy verip durmadı mı, ne askerliği?...
18 yaş gençliği, körpe gençlik şöyledir, böyledir bahanesiyle ona oy hakkı tanımıyorlar. Gerçek nedeni galiba, en güç kandırılabilen kuşaktır bu. İçki ziyafetleriyle oy avcılığı yapacağım deseniz yapamazsınız. Para ile kandırayım, ya da bir sigara paketine tav ederim deseniz öyle. Belki kadın-kız bulurum, onları bir odaya kapatırım da oyunu alırım deseniz ı- ıh, onun okumuş takımıysa zaten arkadaşı, flörtü, sevgilisi vardır. Hasılı oy avcıları gençleri kolay kandıramazlar. Ancak, yürekleri nasırlanmış, dümenini ya da çıkarını iyi bilemiş olanları kandırabilirler. İşte galiba, bundan istemezler gençlere oy hakkı, söz hakkı tanınmasını.
Peki, bugün 18 yaşında olanlar, üç yıl sonra yasaların istediği yaşa varmıyacaklar mı? Bugünkü tartışmaları unutacaklar mı sanırsınız?
Ödlek ve bencil kuşaklar, gençliklerini yetiştirmemişlerdir. Onları yıllar boyu faşist baskılar altında ezmekten başka hiç bir şey yapmamışlardır. Kitapları yasaklamışlar, okutmamışlardır.
Çok ilginç bir örnek olduğu için tekrarlamak istiyorum:
Köy enstitülerinin kuruluş yıllarında, devrin Cumhurbaşkanı galiba bir gün şöyle sorar:
-Yahu, biz bunları yetiştiriyoruz ya, bunlar ilerde bizi tutarlar mı, bize oy verirler mi?
Bir başkası, bir başka gün Hasanoğlan Köy Enstitüsü'ne gittiğinde, binlerce gencin, bir arada halay çektiğini görünce endişesini, korkusunu gizliyemez:
-Yahu, bunlar böyle birlik hareket ederlerse, düşünüyor musun, nasıl tehlikeli olabilirler.
Gençliklerinden korkanlar, ödlek ve dümencidirler.
10 Mayıs 1973