MİT Durağı

Belediye otobüsü Çankaya'dan Bakanlıklar'a süzülmüştü ki, arkalarından fötr şapkalı bir yolcu seslendi:

-Şoför bey, MİT durağında inecek var... Bütün gözler, sesin geldiği yana döndü, yolcular, yolcuyu gözlerinin ucuyla şöyle bir süzdüler, sonra araba yoluna devam etti. MİT durağında daha birkaç kişi indi. İnen kadınlardan birinin elinde de file vardı. Pazara mı gidiyordu?

Kızılay'da dolaşanları izler misiniz? Ben kimlerin MİT'ten olabileceklerini düşünürüm. Bazıları ile tanıştım da... Muziplik değil, açık açık tanıttı adam kendini:

-Ben, MİT’ten filân feşmekân...

-Peki bu kuruluş gizli değil midir, öyle kendini tanıtmak var mı bu işte?

-Boş ver...

Bir MİT müfettişinin de çok dertli olduğunu, derdini dökecek gazeteci arar gibi beni aradığını duydum, boş verdim...

Bir gün yine Kızılay'da Şaban Erik'le -o zaman içerde değildi- karşılaşmıştık. Şuradan, buradan konuştuk, görüşemediğimize karşılıklı üzüldüğümüzü söyledik, ayrıldık. Yanımızda bir meraklının belirdiğini galiba ben de farketmiştim. Bir başka karşılaşmamızda, Erik:

-Takip ediliyorsun... dedi.

-Neden, kim? Niye takip etsin?

-Bilmem, seninle bir yol karşılaşmıştık ya Gökdelenin kavşağında, o sırada yanımıza biri yaklaşmıştı. Pis pis baktı, ben de ona ters ters baktım. Sonra şenle ayrıldık, baktım bizi dinlemeye çalışan senin arkana takıldı, senin haberin olmadı.

-Keşke haber verseydin...

-Ne bileyim, benim de işim vardı...

Demek ben, nereye gittiysem, gölgemi de götürmüşüm...

Abdülhamid hafiyesi gibi, adamların arkasına adam taktıklarını ben de duyardım. Ne olacak takip edip de?

-Şununla konuştu, sonra oradan çıktı kasaba uğradı, dananın sol böbreğini satın aldı, ondan sonra kaybettim...

Düzenlenen gizli raporlar da öyle olmalıydı. Çetin Altan için düzenlenenleri bilmiyor musunuz?

Bu ulus, o denli zengin mi ki, kendi vatandaşlarının arkasına "hafiye" takıyor ve tüyü bitmedik yetim hakkından "örtülü ödenek" adıyla, bunlara para veriyor. Bu ulus ve onu yönetenler bu kadar akılsız mı?

Bu örgüt, herhalde kanunu çıkarken, iyi niyet ve amaçlarla kurulmuş olmalıdır. Amma işleyişi öyle midir?

Birinci Erim Hükümeti zamanı, gözaltına almaların, tutuklamaların yoğun olduğu sıraydı. Daha kimse bilmez, bazı bakanlar, Başbakan Erim'e sert bir ültimatom vermişlerdi:

-Bu böyle devam ederse, biz sekiz bakan arkadaş tutukevlerine arabalarımızla gideceğiz ve söylentileri yerinde tahkik edeceğiz.

Nihat Erim, "Aman, durun bana da izin verin, meseleyi araştırayım" demişti. Kabine toplandı. Sıkıyönetim komutanları, "biz, bize verilen raporlar ve yapılan ihbarlara göre işlem yapıyoruz" dediler. Kim veriyordu raporları? İçişleri Bakanlığı mı veriyordu? Bakan geldi, "hayır, biz vermiyoruz, MİT veriyor" dedi. "MİT gelsin..." O da geldi. Bakanlar Kurulu'nun havası elektrikliydi. Başbakan Ekonomik İşler Yardımcısı Atillâ Karaosmanoğlu'nun sakin gözleri çakmak çakmaktı.

MİT Müsteşarı, o zaman Fuat Doğu'ydu galiba. Kendinden emin, oturdu. Soruldu:

Bu kadar öğretim üyesi, bu kadar aydın hakkında bu raporlar, bu dosyalar neydi? Cevap verdi Doğu:

-Efendim, bunlar komünisttirler çünkü...

Karaosmanoğlu, Başbakanın yanından sordu:

-Nereden biliyorsunuz komünist olduklarını? Bir belgeniz, bir mahkeme kararınız mı var?

-Efendim, biz komünisti gözlerinden biliriz...

Sonuç daha da kötü oldu. Bu tartışma, Fuat Doğu'nun Müsteşarlığının da sonu oldu galiba.

Bunu daha önce de, bir vesileyle yazmıştım. Bu örgüt, sezdiğim kadarıyla onarılmaya muhtaçtı. Sokakta, halk arasında söylenegelen:

 

-Üç kişiden biri polistir... lâfı, kötü işleyen örgütler yüzündendir.

Kimler, nerelerde ne yapıyor? Kimler kimleri izliyor? Nasıl yapılıyor işler? Atın önüne et, itin önüne ot konarak mı?

Kimler nerelerde çalışmamış ki? Bir üniversite öğretim üyesi başvurmuştu yıllar önce Plânlamaya. Göreve başladı, çok meraklı biriydi. Fakat Plânlama gibi ciddi çalışması gereken bir kuruluşta meraklıların değil, iş yapacak adamların işi vardı. Plânlamada "kim bu adam?" diyenden geçilmiyordu. Biri arkadaşına sordu:

-Kim bu yeni gelen?

-Adı Mahir, soyadını bilmiyorum...

6 Mayıs 1973