Tosunlar...

Aziz Nesin, Yapı-Endüstri Merkezi'nin düzenlediği edebiyat söyleşilerinin İkincisinde, İstanbul'da yaptığı bir benzetmeyle dinleyicileri gülmekten kırıp geçirmiş. Şöyle demiş Nesin:

"Helâlardaki Tosun, okuması yazması olsaydı, Seksus yazarı Henry Miller olurdu. Ya da tersi, Henry Miller okumasaydı, helâlardaki Tosun olurdu."

Gazetelerde görmedim Aziz Nesin’in konuşmasını da, "Kitaplar" dergisinin mayıs sayısında okudum. Gazetelerimiz, gazetecilerimiz iyicene sallanıp gidiyor, haftalık, aylık dergiler daha iyi yapıyorlar görevlerini.

Aziz Nesin, ellinci yıla "boş bir içerikle girildiğini" söyleyerek, ellinci yıla katılan sanatçıları kınamış ve "işçi dövizleriyle hazırlanan bu festivale katılmak, el smokini ile gerdeğe girmeye benzer" demiş. Aziz Nesin, sosyalizmi sadece ekonomik ve sosyal kalkınma saymadığını da kaydetmiş...

Yöneticilere, kalbur üstü kişilere bakıyorum da, helâlardaki Tosun'un aslında yabana atılmış biri, olmadığına hükmediyorum. O Tosun yine de çalışkanmış...

Bakınız basının durumuna... Hangi dönem geçerli ise o dönemden payını almadan başka ne yapıyor? Avrupa basınının yazdıkları ağırına gitmek şöyle dursun, "nereden çıkarıyorlar bu bozguncular bunları?" diye neredeyse, onlardan hesap soracak. Avrupa Konseyi'ndeki tartışmalar, bir-iki gazetede çıktı, çıkmadı.

1971 sonları ya da 1972 başlarıydı sanıyorum. Zamanın Başbakanı Nihat Erim, resmen bir yazı ile, sıkıyönetime şikâyet etmişti. O zaman, Avrupa Konseyi ile ilgili tartışmalar Avrupa'da daha yeni başlıyordu. Havaalanında beni, önce bir güzel azarladı:

-Hakkınızda tahkikat açılacak. Nereden aldınız, Avrupa Konseyi'nde Türkiye'nin durumunun tartışılacağını?., diye. Önce çekindiğimi söyleyeyim, "Hak..." "mık..." dedim galiba. Nihat Erim, dikti gözlerini, ekledi:

-Tahkikat gelecek size...

Avrupa Konseyi neden ele alır Türkiye'deki durumu? Ne var, Türkiye'nin durumunda.

Bunları, demek yıllar önce, zamanın yöneticilerine anlatmışız. Bu böyle devam ederse, Kızılay'dan geçemezsiniz demişiz. Ayyuka çıkmış söylentiler, Fransız Le Monde gazetesinin muhabiri Paul Balta gelmiş hükümetin de çağrısı üzerine Türkiye'ye. Gel gelelim, Paul Balta gördüklerini yazdığı zaman kopmuş kızılca kıyamet. Paul Balta bir eve mi gitti, ses alıcılar yerleştirilmiş "G.M.C."ler, sarmış evleri. Ne var? Acaba ne konuşuyor diye...

Akılsız ördek, kıçına kıçına dalarmış. Türkiye'yi bir an önce normal düzene götürme yerine, asıl, yöneticiler tahrik etmekteydiler, yalan mı? Erim'den sonra, Ferit Bey az mı çaba gösterdi bunun için...

BBC televizyoncuları gelmiş Türkiye'ye, içerden çıkıp dışarıda olanlarla konuşmuş, bir yirmi sekiz kişi kadar var bunlar. Ne anlatmışlar bunlar? Ne konuşmuşlar? Öğrendiğime göre, kuvvet komutanları da görmüşler bu filmi. Filmde, bazı kişilerin yüzleri görünmüyormuş, düpedüz konuşuyorlarmış, filmdekiler. Bu film Avrupa Konseyi'nde gösterilmek istenmiş. Dışişlerimiz İngiltere'ye "Olmaz, dostluğumuz var, gösteremezsin" mi demiş? Henüz gözlerimize karanlık bazı bölümleri olayın. Benim, filmin Türk basınına ve Türk Parlamentosuna gösterilme teklifim de hiç yankı yapmadı, "tosuncuk"lar ilgilenmediler anlaşılan. Basındaki tosuncuklar...

Türkiye'de başlıca sorun bu olmalı seçim öncesinde. Avrupa Konseyi'nde ne konuşulmak istenmişse, Türkiye'de basında bir bir ele alınıp tartışılmalı...

21 Mayıs 1973