Açıklanması Gerek

Sıkıyönetimin ilânından beri, basını ilgilendiren pek çok bildiri ve açıklama yayınlandı. Bildiri ve açıklamaların çoğu, kamuoyuna bilgi verme yanında, basına bazı kayıtlamalar, sınırlamalar da getirdi. Ayrıca telefonla yapılan tebliğler, "filân haberin şu biçimden geniş kullanılmaması" istenmesi gibi ricalar, Sıkıyönetim Komutanlığı yetkilileriyle, basın sorumluları arasında kaldı. Bir banka soygunu olayının, kimlerin yaptığı daha belli değilken basında geniş geniş yayınlanmasının soruşturmayı etkileyebilecek yanları olduğunu düşünen gazeteciler, bu açıklamalar ve ricalar üzerine -ricaları dinleyerek- çok kez olayların üstüne gitmemeyi tercih etiler.

Çok gazeteci, kendi kendine "Nasıl olsa bu dönem geçer. O zaman istediğim gibi yazar çizerim. Şimdi başımı derde sokmayayım" diye düşünmüş de olabilirdi. Bunlar, sanırım ileride bu dönemi yazmak ve eleştirisini yapmak üzere bol bol doküman toplamakta, elde ettiklerini saklamaktaydı.

Yeniortam değişik yolu tuttu. Bu dönemde de gazetecilik yapılabileceğinin örneğini vermeye çalıştı. Bunun ne kadar yapabildiğini elbette okurlar değerlendirecektir. "Satırların arası" deyimi, bu dönem gazeteciliğinin bir buluşu mudur bilmem?

Gazete, "Üç öğretmen gözaltına alındı" haberi yüzünden bir ay süreyle Ankara'ya sokulmamıştı. Parlamentoda -CHP'liler dahil- bu olayı, Meclis kürsüsüne getirmeye kimse yanaşamadı. "Gazetecilik yapılacak mı, yapılmayacak mı?" diyemedi. Suspustu herkes...

Bu olayla ilgili olarak, Ankara Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun'la ilginç bir konuşmamız oldu. Ben bir aylık sürenin fazla ve haksız olacağını, bunun yöneticileri yaralayacağını söylüyordum. Orgeneral Ersun, dinledikten sonra şöyle dedi:

-Evet doğru, fazla oldu. Fakat bir kere süre koyduk. Sen söyle, süreden önce açarsam, bunun sakıncaları olmaz mı?

Komutan, "Tükürdüğümü yalıyayım mı yani!? Bu olmaz!" demek istiyordu. Üzgün ayrıldım yanından.

Sonra Adana bölgesinde, süreli cezaya çarptırılan yüksek trajlı bir gazete, sürenin bitiminden önce bağışlandı. Gazete kapamalar, bölgeye sokmamalar yavaş yavaş tavsadı. Bunların Türkiye ve dünya kamuoyunda ters tepkileri de olduğu mu anlaşılmıştı?

Basın ve basın kuruluşları -gerçeği söylemeli- bu dönemde görevlerini yapmamayı, yasaklara uyuyor şeklinde gözükmeyi yeğ tuttular. Çok kötü sınav verdiler. Sıkıyönetimi de uyarabilirlerdi. Aksaklıkları -varsa- zamanında giderebilirlerdi. Yapmadılar gereği gibi bunu. Asıl bu, ileride Türk basınını inceleyeceklerce değerlendirmeye tutulacaktır.

Bir örnek vereyim: Sıkıyönetim Komutanlığının basına ilişkin bir bildirisi vardır. Buna göre, anarşik olaylara karışmış kişilerle ilgili operasyonlar açıklama yapılmadan yayınlanmayacaktır. Ancak bu, gözaltına alınan herkesin açıklama yapılmadan yayınlanamayacağı anlamına alı- nıp, gözaltına alınan -nedeni de kesin bilinmediğinden- herkesin haber yapılamayacağı biçiminde yorumlanmaya başlanmıştır. Bazı bildirilerde, gözaltına almalar açıklanmış, ancak bunların sonra ne olduğu konusunda açıklama olmadığı gibi, gazeteler de üstüne düşmekten çekinmişlerdir. Bugün öyle kimseler vardır ki, gözaltına alınıp, serbest bırakıldıkları halde hâlâ "gözaltında" gözükmektedirler. Bazıları, gözaltına alınmışlar, tutuklanmışlar, belki yargılanmaya da başlanmışlardır. Fakat haklarında en ufak bir açıklama yoktur. Mahkeme kararlarının yayımı ise, Türkiye'de serbesttir, fakat bir tek gazetede buna ilişkin haber bulamazsınız. Anadolu Ajansı muhabirinin verdiği haberler dışında gazeteler, haber koyamaz duruma düşmüşlerdir. Buna da bir örnek vereyim: TÖB-DER avukatlarından Şakir Keçeli ile eski TÖS danışmanlarından Veli Kasımoğlu gözaltına alınmışlar -galiba sonradan- tutuklanmışlardır. SBF'li bazı doçent ve asistanların duruşmaları devam etmektedir. Hele mahkeme kararına dayanan tutuklama ve serbest bırakmalardan sonra, kesinkes açıklama yapılması gerekir. Bu açıklamalarla kendilerini merak eden ailesi haber almış olur. Gazetecilerin görev yapmaları da kolaylaşır. Yok, bildiri -aradan yıllar geçtiğine göre- ilk amacı yerine gelmişse, grev ve lokavt yasağının kalktığının açıklandığı gibi, yeni bir açıklama ile yürürlükten kaldırılır, basın serbest bırakılır.

İstanbul da bir hastanede tutuklu Hatice Alankuş'un ölümü üstüne çeşitli yazılar çıkmıştır. Fakat bu yazılar üstüne bir açıklama yapılmamıştır. Genç mimar kız, bağırsak düğümlenmesinden mi, örneğin ishalden mi, ölmüştür, kesinlikle öğrenilememiştir. Türkiye'de kim nerede, nasıl olursa olsun, insana değer verilmelidir. Bunun örnekleri verilmelidir.

11 Ağustos 1973