-19.45 uçağı, zamanında kalkıyor mu efendim?
THY'nin güzel memuresi, cevap vermedi. Şöyle bir baktı. Bilet için kuyrukta bekleyen bir yolcu, memurenin yerine cevap verdi:
-THY'nin bir uçağı zamanında kalktı, o da Sofya'ya kaçırıldı...-
Memure, ona da bir şöyle baktı, yine karşılık vermedi.
Yolcu çok şakacı biriydi anlaşılan.
Amma, dediği çıktı. Saat 19.45 olunca, bir anons: "Lütfen dikkat, TK-152 İstanbul-Ankara seferini yapacak Türk Hava Yolları uçağı, tarifeli uçağın alanımıza geç gelişi yüzünden tahminen 45 dakika geç kalkacaktır..."
Yolcu bu sefer, THY memuresine baktı. İkisi de birşey demediler. Çaresiz bekleyecektik.
Bir yanda, ellerinde sten tabancalarla polis memurları, yolcuların valizlerini gözden geçiriyorlardı.
Başında kasketi, düzgün giysileri ile bir yolcu, valizini açmaya niyetli değil gibi:
-Benim valizimi polisler kontrol etti, dedi.
-Hangi polisler?
-Alman polisleri... Frankfurt'ta.
-Sen aç bakalım...
Yolcu, "Allah, Allah" dedi. Valizi açtı. Viski şişeleri, nivea kremleri döküldü ortalığa. Oyuncaklar, kadın çamaşırları -ucuz cinsinden- her şey ayan beyan oldu. Almanya'dan noel tatili geçirmeye gelen işçi: "Almanya'da gümrükten de geçti" diye yutkundu. Polis: "Kardeşim, ben çantanda neler var, diye aramıyorum. Aradığım başka benim..."
İşçi, “anladım, siz silâh arıyorsunuz../gibilerden güldü. "O da yok, çocuklara birşeyler getirdim" dedi. Boyuna "gümrükten de geçti canım" diye ekliyordu. Arama devam ediyordu, iğneden ipliğe kadar.
-Canım, ona ne bakıyorsunuz, bozuk para çantasında da bomba olmaz ya.
-Çok konuşuyorsun be kardeşim, bekle azıcık...
Parasız olduğu için hep seyrediyoruz.
Ordan da geçtik. Daha uçağa yarım saat var, yeni anonsa göre. Bari gidip bir bira içmeli... Danışma Bürosu boyuna, "Güreş Federasyonu Başkanı Bay Vehbi Emre, lütfen danışmaya" diye sesleniyor mikrofondan. Halbuki, Güreş Federasyonu Başkanı mı Vehbi Emre. Danışmacı öyle biliyor demek. Bildiğini de söyleyecek.
TK-802 sefer sayılı Antalya seferi de tahminen yarım saat gecikecek. Bunları ezberliyoruz artık havaalanında. İzmir seferinden sonra, bizim uçak bir daha ertelendi. Artık gececiyiz demektir.
THY, bu günlere gelene kadar nelerden geçti? Şimdiki duruma bakıp yine de şükretmek gerek.
Bundan 20 yıl kadar önceydi. Bir geceyi, Yeşilköy Havaalanı'nın kulesinde heyecandan nefesim tutularak nasıl geçirdiğimi ben bilirim. İzmir'den Yeşilköy’e beklenen bir DC-3 uçağından haber yoktu. Kule kontrolörü her yeri aradı. Uçağa seslendi, öbür uçaklara haber verdi, yok, yok... Uçak kayıptı.
Bir süre sonra, uçaktan bir ses geldi. Pilotun, yorgun ve boğuk sesi. Uçağın bulunduğuna hepimiz sevinmiştik. Ancak, kule kontrolörü, pilota neden böyle kaybolduğunu sormak istiyordu. Anlaşıldığına göre, uçak normal geliş yolunu izlememiş, geliş yolundaki varış noktalarını da Yeşilköy kulesine rapor etmemişti. Uçak indi, pilot kuleye çıktı. Kontrolör sordu:
-Sizi kaybettik, neredeydiniz?
-Kestirme olsun diye Kapıdağı'ndan dağların arasından geldim.
-Fakat sizin gece için aletleriniz yok. Görerek uçmanız gerek. Hava karışık ve bulutluydu...
-Biliyorum. Dağların arasından geçerken, şimşeklerin çakmasından yararlandım. Şimşek çakınca, karşıma dağ geldiğini farkediyor, rotamı çeviriyordum. Şimşekler çakınca,dağların arasından yolu buldum. Kestirmeden geldim...
-Amma bu tehlikeli. Yolcu taşıyorsunuz. Kendinize de yazık.
-Ne yapalım kardeşim? 24 saattir uçuyorum, bir dakika uyumadım. Haydi Diyarbakır'a, oradan Ankara'ya, oradan İstanbul'a, haydi yeniden Diyarbakır'a, dönüşte İzmir'e. Biz de insanız.
Pilotun haline bakıp acıdım. Giysileri, yağdan pastan şoför yardımcılarına dönmüştü.
O günlere bakarak, THY'nin durumu şimdi yine de iyi.
Bir anons bir erteleme daha. Sonunda geldi bizim bineceğimiz uçak.
Bir denetleme daha. Uçağa binerken, güler yüzle karşılayan hostese sormadan edemedim:
-Nerede kaldınız hanımefendi, gözlerimiz yollarda kaldı?
Güzel hostesin cevabı:
-Ankara'ya inerken, kanatlardan birinin çivisi çıktı. O onarıldı.
"Aman" dedim içimden, "her şey olsun, geç de kalalım, ziyanı yok. Fakat çivisi çıkmasın..."
27 Aralık 1972