Yavru...

Kıbrıs'tan son gelen haberleri izliyor musunuz? Türk-Türk'ü eziyor, horluyor, iyi mi?

Evlerde kitaplar toplanıyor, yasaklanıyor. Adamlar tutuklanıyor, mahkemelere veriliyor, beş yıla kadar ağır hapisleri isteniyor. Hapisleri istenenlerden biri, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı seçimlerinde karşı grubun propagandasını yapanlardan, Cumhuriyetçi Türk Partisi, kısa adıyla CTP'nin Genel Sekreteri.

Haberlerin doğruluk derecesini hemen saptamak zordur. Asıl, Kıbrıs'taki Türk yöneticileri ve olaylara adları karışanlar Türkiye'ye, Ankara'ya gelmeli ki onlara da sorabilmeliyim.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Rauf Denktaş'ı Ankara'daki pek çok gazeteci gibi ben de tanırım. Bir mesafe ile de olsa Ankara'ya her gelişinde konuşup demeçler almak isterim. Şimdiye kadar bende de hep, Denktaş'ın hakkının yendiği, Fazıl Küçük'ün kendi hesapları ile Rauf Denktaş'ı harcadığı izlenimi yer alırdı. Bunu kimseye soramazdım, sorsam ne diyecekti ki?

Fazıl Küçük de yıllar yılı Ankara'ya gelir, ya Bulvar Palas'a ya da -son zamanlarda- Büyük Ankara Oteli'ne yerleşir, Türk Hükümeti yöneticileriyle görüşmeler yapar ve dönerdi. Gazetecilere, bizlere "taksimden vazgeçmeyiz" gibilerden demeçler verir, Kıbrıs'a dönerdi. Ben, bütün bunların ötesinde Fazıl Küçük'ün Türkiye bütçesinden ne kadar para kopardığını kendi kendime düşünürdüm.

1959-1960 yıllarıydı. Muhabir olarak gerçek gazeteciliğe başladığım yıllar... Fazıl Küçük Ankara'ya gelmiş, benim de bir konuşma yapmam istenmişti. Bulvar Palas'a gittim.

-Yukarda kendisi, biraz bekleyin, gelecek... dediler.

Orada çok sevdiğim bir arkadaşımı görünce, biz ikimiz Fazıl Küçük'ü beklemeye başladık. Birer kadeh de aldık. Arkadaşımın o zaman, çok güzel bir içki reçetesi vardı. Bir çeşit kokteyl. Birkaç yudum alınca, insanın başı dönüyor, bir tuhaf oluyordu. Biraz sonra Küçük geldi. Ben hem kendimi, hem arkadaşımı tanıştırdım. Arkadaşım içki reçetesini Küçük'e de önerdi. O da kabul etti, zaten dut gibiydi. Mülâkat, bu halde oldukça eğlenceli bir safhaya giriyor, Fazıl Küçük konuşurken ağzı gittikçe yayılıyor, arada bir de arkadaşım konuşmalara katılıyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım.

Arkadaşım, Kıbrıs'taki liderlerin durumunun önemli olduğunu anlatıyor, Londra-Zürih anlaşmalarını ağır bir biçimde eleştiriyordu...

Neyse, mülâkatı yapıp döndüm ya, bir daha zannedersem, Fazıl Küçük'ü ne aradım, ne de sordum. Kıbrıs'taki Türk Liderinin hali tavrı beni yıkmıştı.

Rauf Denktaş'a daha umutla bakıyorduk, daha ağır başlı, daha değerli bir kişi izlenimi veriyordu. Gelen haberler ise, hiç de sanıldığı gibi olmadığını, işin başına geldikten sonra onun da zaten kara günlerden kurtulamamış Türkleri, kendi taraftarlarını, başka düşüncede diye ezmeye hazırlandığını gösteriyor. Yazık...

Rauf Denktaş, Cumhurbaşkanı Yardımcılığına adaylığını koyar da Berberoğlu koyamaz mı? O da:

"Ben en iyi yaparım" demek istemiştir. Demokrasi bu değil midir? Kıbrıs'tan bize gelen haberler doğruysa, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak Rauf Denktaş, hemen kendisi olaylara müdahale etmeli, kendi soydaşlarının kanunsuz hareketlerle ezilmesine rıza göstermemelidir.

Kıbrıs'ta olup bitenler eğer gerçekten bizlere gelen gibi ise, Türk Hükümeti yetkilileri de Kıbrıs Türk yöneticilerini uyarmalıdır. Dışarıya karşı birlik, kendi içinde dirlik ve iç barışla sağlanabilir. Kendinden olanı ezen, dışarıya karşı bir özür bulamaz.

Söylentilere göre, Berberoğlu çeşitli yollar kullanılarak, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı adaylığından vazgeçirilmiş. Hattâ, bir süre evinde göz hapsine bile alınmış. Bunlar doğru mudur? Berberoğlu'nun yakında Ankara'ya geleceği söyleniyor. Gelsin bakalım da öğrenelim, işlerin doğrusunu...

2 Mayıs 1973