Mare Nostrum(*)

Üniversiteler ve gençlik sorunları birbirinden ayrılmaz. Bir boykot süresince, konunun üstüne eğilen sorumlular, yöneticiler boykotlar bit­tikten sonra yine kös dinlemeye başlamaktalar. Üniversitelerin çoğun­da durum değişmedi, geçtiğimiz yıllardan beri. Ege Üniversitesi'nden mektup yazan bir öğretim üyesi geçen yıl değindiğim bir konuyu tazeli­yor, şöyle diyor mektubunda:

Aradan bir yıl geçti; olanların daha kötüsü olmakta. Müdahale de­netim sözcükleri sadece sözlükleri işgal etmekte. Ne yapalım, biz de mi ayrılalım yani, onlarca tamamen dikensiz gül bahçesi mi olsun üni­versite? Araştırmadan yoksun bir kurum, üniversite olur mu? Ege Üni­versitesinde araştırma yapanların isim listesi istense, alınacak cevap gülünç olacaktır. Çünkü her yıl fakültelerin rektörlüğe sunduğu araştır­ma raporunda hocaların teksir notlarının isimleri ve verdikleri haftalık dersler yer almaktadır. Dersler, hocaların üzerine görünmekle birlikte, sınav kâğıtları da dahil bütün işler, yetişmemiş asistanlara aittir. Bu, ho­ca geçinen insanlar okumaktan korkarlar. Ve ellerinde bir tane olsun doktora tezi yoktur. Ancak ceplerini ve midelerini doldurmakta gayet ustadırlar. Dürüst bir maliye bakanı isterse bir anda bütün foyaları orta­ya çıkartır. Herkesin piyasada dolaylı ve dolaysız tezgâhları vardır, iste­dikleri her ay yeni bir okul veya bölüm açıp o nisbette hükümetten para koparmaktır. Ve koparılan paralardan sözde bilim uğruna alınacak mal­zemelerden kimler nasibini alır, kimler nelerin sahibi olur, duymayan görmeyen var mı?

Hocalar (Prof., Doç., ve Dr.) devletin memuru, hem de tazminatlı memuru olduklarından hayatları garanti altındadır. Bu kişilere aylık ma­aş, yaptıkları araştırma karşılığı olarak verilir. Yoksa anlattıkları dersin karşılığı değildir bu. Bu sistem hatalıdır. Bunun yerine her hoca her yıl yapacağı araştırma karşılığında sözleşmesi yenilense; üniversiteye di­namizm gelir.

Profesör oluncaya kadar kürsü veya bölüm başkanı. Bir de dekanlık var, öyle fakülte var ki yedi yıldır ölmez dekandır adam; nasıl olur der­siniz, oluyor işte. Ümranlarının kıymetini senden benden iyi bildiklerin­den ellerinden gitmemesi için daima tekelci sermaye ile kolkoladırlar. Yani komando saldırısını sosyalist öğrenciler önceden haber verdikleri halde kılları kıpırdamaz. Sağcı öğrencilerin bir dersten vize alması, geç­mesi ve yüksek lisans sınavından önce sorular verilmesi, yine sağcıla­rın asistan olması rahattır. Ege Üniversitesi'nde, askerden dönen bir doktor asistan fakülteye girmek için başvurur ve fakülte genel kurulu­nun kurduğu beş kişilik bilim-jürisi üyelerinin hepsi olumlu rapor verdiği halde, fakülte genel kurulunda üzerinde görüşme bile olmadan gizli oy­lamayla reddedilir, ataması yapılmaz... Hepsi ful-time'da, hepsi piyasa­da, 1750 sayılı Üniversite Yasası nerede?

Üniversitenin özellikle bazı fakülteleri var ki, buradaki hocalar her yıl Avrupaya incelemeye giderler. 15-25 günde, gün sayısı kadar bin lira yolluk alırlar, kafa zaten dolmaz ama bavulları doldurup dönerler. Ba­kanlık neye dayanarak yollukları verir de denetlemez? Milletin emeği ne pahasına, yazık değil mi? Bu adamları krallar gibi yaşatıyoruz. Sık sık birleşip akşam fasılları da yaparlar ve her defasında faturayı muha­sebeye gönderiler.

Lâboratuar kurma bahanesiyle milyonlar değerinde âletler alınır, fa­kat âletler müzelik olur. Bunlar yüzünden üniversitelerimiz yine kaynı­yor, şafakla birlikte karanlık olaylara sahne oluyor.

Komandolar, faşizme çağrı için oyunlar sergilemekte ve özel hava yaratmak istemektedir. Çünkü demokratik rejim devam ederse halkın bilinçlenmesi önlenemeyecektir. Yasaları bilerek çiğneyen bu faşizmin suçlu komandoları tıbben hastadır. Bunu halkımıza anlatmamız gerek. Ne yazık ki sosyalist geçinen üniversite öğrencilerimiz esas görevlerini unutarak basit komando kışkırtmalarına karşılık verip, altından kalka­mayacakları sorumlulukları yüklenmiş oluyorlar. Sosyalist öğrenciler hiç gereği yokken birtakım istekleri ileri sürerek böyle günlerde nasıl olur da boykota gider ve komandolara anarşi ortamı hazırlar? Öğrenci ola­rak üniversite organlarında oy sahibi olmaları, kantin sorunu, tek ders sorunu ve Şubat hakkı verilmesi gibi konularda boykota nasıl giderler? Bunları elde etseler dahi makro anlamda ellerine geçen bir şey olmaz. Çünkü barış, demokrasi ve sosyalizm yok. Sosyalist öğrencilerin tek amacı olması gerekmez mi? O da işçi sınıfının yani emekçilerin bilinç­lenmesi... Boykotla, işgalle devrim olmaz...

Sabah erkenden Çankaya’dan Kavaklıdere kavşağına dek yürü­düm. Yağmur çiseliyordu. Yüzüm gözüm sırılsıklamdı. Hüzünlü bir hava vardı. Can Yücel'in "Mare Nostrum" şiirini mırıldanıyordum...

En uzun koşuysa elbet Türkiye'de devrim

O onun en güzel yüz metresini koştu

En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak...

En hızlısıydı hepimizin

En önce göğüsledi ipi...

Acıyorsam sana anam avradım olsun

Ama aşk olsun sana çocuk AŞK olsun!.

(4 Ocak 1975)

1

  • 1. (*)Latince “Bizim Deniz" demek.