Yalınayak Bağ Duvarında...

Karaoğlan erken uyanmıştı cumartesi sabahı. Gece de uyku tutmamıştı bir türlü. Süleyman Bey'in ya da yardımcılarının son gün, kendisine ağır bir suçlamada bulunacağını duymuştu. Bu konuda yaygın söylentiler vardı. Cuma akşamı, Balıkesir dönüşü meseleyi halletmiş, Demirel'in konuşmasına radyo mikrofonu başında -irticalen- karşılık vermişti. Ancak, cumartesi günü Zonguldak'a gitmesi gerektiğini Zonguldaklılar'a söz vermişti. Orada bulunmalıydı. Fakat radyo konuşmalarının da son günüydü. Ya Zonguldak'tan ya da Süleyman Bey'e - irticalen- karşılık vermekten vazgeçmek zorundaydı. Ne yapmalıydı?

Arkadaşlarına haber saldı. Geldiler.

-Banda iki konuşma vermek istiyorum. Biri ZonguldaklIlar için, öbürü Düzceliler için. Demirel'in ne diyeceğini bilmiyorum. Ona karşılığını vermeliyim konuşmasının...

Bant hazırlandı. Biri, “sevgili ZonguldaklIlar" diye başlayacaktı, öbürü "sevgili Düzceliler..." Bantlar hazırlandı Ecevit'in sesinden. Kendisinin yerine bantlar götürülecekti. Gazeteciler, Zonguldak gezisine katılmak üzere yer yer parti genel merkezine doluşmaya "Bülent Bey nerede kaldı?" diye sabırsızlanmaya bile başlamışlardı. Bantlar dolmuş,her hazırlık yapılmıştı ki, AP cenahından bir haber sızdırıldı.

-Süleyman Bey'in konuşmasında iş yok, kestane.

-Yani?

-Yok bir şey. "Anarşistleri koruyor" filân diyor, o kadar.

Bülent Bey, durdu. Kararını verdi:

-Cevap vermeğe değmez. Hadi, Zonguldak'a gidiyoruz...

Radyoda canlı yayın yerine, Zonguldak'ta canlı yayın yapıldı. Oyunu erken ortaya çıkan AP dişe dokunur bir tertip yapamamış mıydı?

Anadolu'da, doğup büyüdüğüm Hadim köylerinde söylenir bu söz:

-Yalınayak bağ duvarında ne işin vardı? Derler.

Süleyman Bey ki, adama söylenmeyen kalmıyor... Bir ağızlar açıldı mı, ne masonluğu kalıyor, ne kardeşleri garibin.

-Ne yapmalı yani? Kardeşleri varsa, masonluğu olduysa konuşmasın mı ya? O da hücum edecekti elbette siyasî hasımlarına...

Öyle de, hani sonra "yalınayak bağ duvarında ne işin var? Elbette ayağına diken batar" deyiverirler öyle ya.

Bir seçim kampanyası da öyle geçti Süleyman Bey'in. Tombul çıplak ayaklarıyla dolaştığı bağ duvarında. Yanında Body Guardian Hacı Ali Demirel'lerle, Asmaaltı kebapçısıyla, Özel Yükseliş Koleji'nin karateci jimnastik öğretmeniyle. Karateci ki, bir vuruşta deviriverir adamı.

-Tuz yok tuz. Tuzdan ne haber?

Böyle diyen adam, Bursa’da Pınarbaşı alanında tuz ediliyordu ner- deyse. "Yaşasın Ecevit" dedi diye.

Süleyman Bey'in son gezileri Body Guard'larına mı yaradı ne? Hacı Ali, çok sever "insan, insan değil de kurt, kendi ininde avlanamaz" der. Kurt kendi ininde avlanamaz. Hımmmm...

Süleyman Bey'in çıktığı bu kez gerçekten insan avıydı. Oy avı... Bilinçlenmemiş oy avı, ne demezsiniz?

Menderes pek tutmazmış Süleyman Bey'i. O da pek yaklaşmazdı sağlığında rahmetlinin yanına ne bileyim. Genel Müdür neresi, Başbakan neresi... Kendi bakanı Tevfik İleri'ye daha yakınmış. O:

-Başla Süleyman...

Dedi mi, başlarmış:

-Bu barajda şu kadar milyon metreküp su toplanacak. Onun çevresine, şu kadar kavak dikilecek filân...

Menderes, oturduğu yerden seslenirmiş:

-Atma Süleyman...

Amma, çok kişiyi avladı sayılır yine de Süleyman Bey. Özellikle, "Karaoğlan Notları'nın sayın yazarına" diye mektuplar yollayıp, mektupta "Veysel Öngörenin de belirttiği gibi demokrasinin sınırlarının genişlemesi, sosyalizm adına yararlı olacaksa bunu sosyal demokratlar değil, bizzat sosyalistler gerçekleştirir" diyen kuzuları tavlayarak... Onlar Karaoğlan'a oy vermemek, oyları heder etmekle yalınayak bağ duvarında dolaşan Süleyman Bey'e yardımcı oldular...

15 Ekim 1973