Öksüz Yamalığı...

Faşizmin Türkiye'de kolay ve uzun süreli egemen olamayacağını gördük. Provalarını gördüğümüz faşizan kıpırdanışlar, demokratik cep­hedeki boşluklardan gelmekte. Güçsüz iktidarlar, istifa etmiş bakanlar, dumanlı havaları sevenleri yüreklendiriyor. İnlerinden çıkanlar, gösteri­ler yapıp giriyorlar yine inlerine. Yıllar yılı özellikle 12 Mart sonrasında iyicene koşullandırılmış, hazırlanmış faşist kafalar, "fırsat bu fırsattır" di­ye yalanıyorlar. Demokrasi cephesindeki görüş ayrılıklarını, bölünmeleri de fırsat biliyorlar bunlar. Nerede, nasıl şöyle kökünden vurabileceğim tasarlıyor faşizm bilesiniz. Dünkü "Ankara Notları"nda da ısrarla, özenle değinmiştim. CHP seçimleri kazanıp tek başına iktidar olsa bile zorbalık ortadan silinip gitmeyecek, belki değişik biçimde belâlar koymaya baş­layacak sahneye. O kadar da küçümsemiyorum. Sağ cephedeki lider boşluğu rahat Hitler özentilerine sandalyeler hazırlayabilir. Kendi yıkılıp gittikten sonra, Süleyman Bey de ses çıkarmaz böyle bir sonuca ne bi­leyim... Şimdilik işine yarıyor, "sola karşı hükümet" sözünün altında ya­tanın ne olduğunu sanırsınız? Ancak, faşizmin dişleri çabuk göründü Türkiye'de. O kadar belirgin duruma geldi ki, kamuoyunda en ufak bir grup bile bulamayacak durumda kendinden yana. Komandoların, sol­cuları "kızıl faşistler" diye suçlamalarında, aman bize faşist demeyin diyen bir anlam da var. Demek, faşizmin sözcüğü de yıldırmış onları da. Halkın, tümden karşı olduğunu onlar da görür olmuşlar.

Faşizm sözcüğünden onlar da yılmışlardır, fakat faşizan davranış­lardan bir an geri durmamışlardır. Faşist kafalı liderlerle, okullarda rek­törler, öğretim üyeleri gide gide iyice koşullandırmışlar yoksul "Anadolu çocuklarını".

Demokrasi cephesinde boşluklar olmadıkça, faşizm Türkiye de hiç bir şey yapamayacaktır. Amma, solda bölünmeler, demokrasi cephe­sinde birbirlerine girmeler, ancak faşistler? yeni fırsatlar vermeye yara­yacak, bunu bilesiniz.

CHP'li olmak başka, CHP'yi, demokratik özgürlükleri, bunun ortamı­nı yerleştirmesi için desteklemek yine başka. Ecevit, tökezlemiyor mu zaman zaman? Bazı bazı sırf denge kurmak için, "hadi sola da çata­yım diye usundan geçirmekte midir, bilmiyorum. Ama, "tek başına iktidar a gelinceye kadar, demokrasi cephesinin parçalanmamasına Ecevit de yardımcı olmalı, bunda titizlik göstermelidir.

Ecevit’in yedi-sekiz aylık iktidarında eleştirecek pek çok şey bulmak mümkündür. MİT'e el atabilirdi, buraya reformcu bir gözle bakabilirdi, bunu yapamamışlardır. Yüksek Öğrenim yurtlarında komandoların baskıları ile gereği gibi uğraşılmamıştır. Yurtlardan, Anadolu'nun çeşitli yer­lerinden, "Siz ne diyorsunuz? Değişen bir şey yok" gibi yargılar dolu mektuplar aldığımda ne yapacağımı şaşırırdım. Faşistlerin sinmiş gözükmesi, yetti de arttı bile Ecevit iktidarına. Şimdi, faşistler dişlerini gös­terdiklerinde, hep birlikte yakınıyoruz iyi mi? ODTÜ'de faşist kafalı öğre­tim üyelerinin, örneğin bir mütevelli heyetinin, bir rektörün yola gelmesi­ni de isteyemez miydi? Diyebilirdi açık:

Biz, sizin kanlı oyunlarınıza perdeci olmak için gelmedik buraya. Bizi halk, oylarıyla getirdi. Onurunuz daha fazla yaralanmasın istiyorsanız, basın gidin burdan…

Hiç bir şey değişmemiştir. "Korkunç Yenge" yerinde oturmuştur.

ODTÜ tam bir çiftlik hâline getirilmek istenmektedir. Devletin, hükü­metin başındakiler buna göz yummamalıydılar. Yönetimdekiler,’ "sağa da sola da eşit davranıyoruz" görüntüsünün altında, "faşizme göz kırpıyormuşuz da farkında değilmişiz" gerçeğine varmışlarsa, çok geç kal­mışlar demek. Ne diyordur, şimdi faşist kafalar:

-    Aldattık enayileri. Biraz pısınca, yuttular.

Halkın, binbir emekle, oyuyla verdiklerini, oyun masasında yitirecek­sin. Yok böyle şey.

„ Bakıyorum, Ecevit iktidardan düşeli, 12 Mart döneminde haksızlığa uğramış emekli teğmenler, üsteğmenler, assubaylar aramaz, gelmez oldular. Ne düşünmüşlerdir:

- Ne yapalım? Ecevit iktidarında başımıza gelen haksızlıklar önlenir diyor, çırpınıyorduk. O gitti, şimdi niye, nereye başvuralım?

162 genç, önce emniyete götürüldüler. Sonra sıkıyönetime. Biliyo­rum, Ankara Valisi uğraştı çocukların durumlarıyla. Başka? Neden bu kış kıyamette, haksız yere yapayalnız emniyet koridorlarında sabahlatı­lır öğrencilerimiz, hele suçları yoksa.

Ankara'da kar yağıyor önceki geceden beri. Büyük büyük, lapa lapa yağmaya başlar belki de. "Öksüz yamalığı" derler Anadolu'da iri iri ya­ğan karlara. Öksüzün yamalığı kocaman olurda...

Diyeceğim, faşizme karşı demokrasi cephesi güçlü tutulmalı, bunda gedik aşılmamalıdır. Gençler bu bilince varmış gibiler. Ustaları başında olan politikacılar da bu bilince ulaşsınlar, dilerim.

Hüseyin Ezer öldü. Ölüsünü kaldırdık Hacıbayram'dan. Ankara ba­sınına girdiğim yıllardan beri tanırdım. Emekçiliğinin bilincine varmış bi­le olsa bir emekçiydi. Bildiğim, Ulus'ta çalışmak şimdi TRT'de çalışmak gibiydi.’ Bir çeşit memurluk. Azından verginiz ödenir, sigortanız yatar o yıllarda...

Hüseyin Ezer'le Zonguldak'ta, bilinçlenmemiş, daha dostunu düş­manını tanımamış işçilerden taş sopa yedik. İçimizden en ağır o yara­lanmıştı. Baş kaldırmış işçiler belli ki, basını da kendilerinden saymıyor­lardı. O saldırıda benim fotoğraf makinem de gitmişti.

Üstümüze üstümüze gelenlerin bakışlarını pek beğenmemiştim. Hü­seyin Ezer, biraz öteden seslenmişti işçilere:

-     Ekmekçi o, sizin için yazar hani, okursunuz...

Üstümüze çullanmışlardı ki nasıl? Birbirimizi hastanede görmüştük. Hüseyin Ezer'in kafasında kocaman sargılar...

Hüseyin Ezer'in bakışlarında nasıl bir anlam vardı duydum onu ama anlatamam ki. Hani şöyle desem:

-  Yahu Ekmekçi, aramızda sen varsın, nasıl olsa emekçiler bize bir şey yapmaz diye düşündük. Bak başımıza gelene...

Yakın arkadaşlarından, dostlarından dinledim. Çok yokluk çekmiş­ler, yoksullukta büyümüşler. Emekli olduktan sonra da çalıştı, kazancı yetmiyordu.

Kahırlı uğraştır, bizim uğraş aslında...

Koşturur, koşturur belki birşeylerin farkına varmadan ölür gideriz. Bizim sokaktan bir arkadaşımızı daha uğurladık, bunları düşündüm.

Dışarda kar öksüz yamalığına çevirdi çevirecek...

(9 Aralık 1974)