Kepaze Muhbirler...

Babamın en çok beğendiği huyum, arkadaşlarımdan dayak yedikten sonra, gelim babama şikâyet etmemekti. Halbuki, bir fırsatını bulup, beni dövenlerden birini patakladığımda ağlayarak babama koşar, "oğlun beni dövdü..." diye sızlanırlardı. Babam, şimdi çok iyi anladığım bir gururla, şöyle derdi:

-Kara Mustafa'nın beğendiğim tek huyu, arkadaşlarını şikâyet etmemesi. Dayak yer, gelir sorarım "düştüm baba" der.

Yıllar geçti, büyüdük biz de. O gün, bugün bu huyumu bırakmadım desem yeri. İlk eğitimin etkisi mi ne, biri gelip, arkadaşını, dostunu şikâyet etse, şikâyet edene kızarım hemen.

Şimdi yaz geliyor, üniversitelerde sınavlar başlayacak, gençlerimiz bütün bir yıl çalışmanın hesabını verecekler, öyle ya...

Çoktandır durulmuyor üniversitelerimizin, gençlerimizin üzerinde ciddi olarak. Açık konuşmalı, bir süre var ki, herkes öküz altında buzağı arar oldu. Dolmuşta arkamda konuşan iki kadının sesi, kulaklarımda yuva yaptı, kaldı:

-Delikanlıyı, anarşist diye ihbar etsek, bizim kızın peşini bırakır mı ki?

Demek iş buraya kadar geldi.

Bazı fakültelerde, halen bir çok genç, sınıf arkadaşlarının, sıra arkadaşlarının -yerli yersiz- ihbarı ile mahkemelerde, gözaltında. Bir genç kız geldi, önceki gün büroya. Okullarındaki bir delikanlı, kız merdivenden çıkarken dövmüş kızı. Kız Kıbrıslı, hani uğruna "ya öleceğiz, ya böleceğiz" diye nutuklar attığımız "yavru" vatandan. Döven de, Türk, hem de Bozkurt mu ne?

Hem suçlu hem güçlü kabilinden ihbarlar:

-Sınıfımızda Marksist-Leninistler var efendim...

Haydi, soruşturmalar, araştırmalar, kimmiş bunlar?

Genç kız, meselenin iç yüzünü şöyle anlattı:

-Şimdi sınavlar yaklaşıyor ya, ilerici olanlar sınavları başaramasınlar, sınavlara giremesinler diye ihbar ediliyorlar. Eh, sınav süresini cezaevinde geçirecek bir öğrenci de nasıl olsa yıl kaybedecektir. Sınıfımızdaki gerici arkadaşlar başta bunu sağlamış oluyorlar.

Aklım duracaktı. Şaştım kaldım. Kötülüğün böylesini düşünebiliyorlar demek, vatandaşlarımız...

Bu "kepaze" muhbir vatandaşlar, okullarının müdürüne de bir dilekçe veriyorlar. Gördüm dilekçeyi, "siz CHP'lileri koruyorsunuz, komünistleri koruyorsunuz, yapmayın bunu..." gibilerden, bir başka ihbar. Müdür ne yapsın? Okula, derse giren yüksek öğretmen ne yapsın, söyleyin...

Bu yüksek okulun adını vermedim. Bir başkasının adını vereceğim: Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde şimdi, derin bir suskunluk var. Geçen yıl temizlik" yapsınlar diye, bölüm başkanları, dekanlar değiştirilmişlerdi. Bunlar da -elhak- görevlerini yapmış olmalılar ki, pek çok değe/11’ bilim adamı üniversiteden kapı dışarı edilmişlerdi. Bu yıl, ODTÜ'de, "sicil" mevsimi başlıyor bu aylarda. Temmuz'da da mütevelli heyet atama zamanı geliyor. Bakalım, bu yılki yaprak dökümüne kimler katılacaklar?

Biz neler göreceğiz bakalım daha? Eski Diyanet İşleri Başkanının kızının, yıllar boyu cezaevlerinde çürüdüğünü, sonra da "haydi git hanım, seni yanlışlıkla almışız buraya" dediklerini duyduk. İhbar müessesesinin kurbanı Prof.Mustafa Akdağ'ın cenazesini gördük biz...

11 Mayıs 1973