Analarla Bebeler...

Yarın Şeker Bayramı'nın ilk günü. Günlerden çarşamba. Çarşambaları, tutukevlerinde, görüşme vardır. Gözaltında olanların, tutukluların yakınları hediyeler götürüp verirler, parmaklıklar arkasından konuşurlar. Sivil cezaevlerinde hükümlüler, tutuklular beklerler görüşme günlerini. Gardiyan "görüşmecin var" diye bağırdı mı, gözleri parlar hükümlünün. Köyünden kim gelmiştir acaba?

Kadınlar Tutukevi, Yıldırım Beyazıt yakınındadır. Kazıkiçi Bostanları semtine yakın olduğu için, kadın tutuklular buranın adını "Kazık İçi Motel" koymuşlardır. Benim hayâl gücüm hayli geniştir. Belki de bundan gazeteci olmuşum. Bayrama nasıl hazırlanırlar, kadın tutuklular acaba? Bayramda kadınların saçları yapılıdır elbette. Onlar yaptıramazlar, süslenemezler. Birbirlerinin saçlarını kendileri keserler şüphesiz. Giyimleri, her gün pantolon iken, bayramlık blüz-etek giyerler. Asker gibidirler. Gibisi fazla, yeni kanuna göre "asker" sayılırlar. "Hazırol" durmasını, rahata geçmesini, komuta uymayı, tekmil vermeyi yaparlar onlar da...

Bazıları evlidir, çocukları vardır. Küçük bebeler... Hayâl gücümü çalıştırıyorum: Bebeler, analarını nasıl görürler tutukevlerinde? Herhalde, demir parmaklıklar arkasından görüyorlardır. Dört yaşında bir çocuk düşünün, annesinin kucağına oturamıyor, demir parmaklıktan seyrediyor onu. Elini tutamıyor, sıcaklığını duyamıyor. Bu eskiden olmuş bir kez. Kadın tutuklular, o zaman Başbakan olan Nihat Erim'e, Milli Savunma Bakanı olan Ferit Melene telgraflar yağdırmışlar: "Görüşme günlerinde bebeklerimizi kucağımıza alalım" diye rica etmişler. Hiç bir yasa, ananın çocuğunu kucağına almasını yasaklamamıştır. Hiç bir din, böyle ceza vermemiştir. Analar, çocuklarını bağrına basamıyorsa, ben o bayrama bayram demem.

 

7 Kasım 1972