Herhalde, üç, dört, bilemediniz beş yaşlarında var, yoktum. Babam fırından ekmek çıkarırken, bütün hevesim dükkânımızın yakınında oynamak, sokaktaki köpeklere binmekti. Köpeğe binme de nesi? Şimdi ansıdıkça hem ürperir, hem gülerim. Köpeğe binmişsiniz, elinizde söğüt dalından bir kamçı, söylenip dolaşıyorsunuz:
-Gezdiiiir, gezdiiiiir...
Köpek, nedense -tabii sokak köpeği- fazla ses çıkarmadan gezdiriyor süvarisini. Karşıdan amcam görünce ayıkıyorum:
-İn ulan kerata, köpeğe binilir mi?
Hemen inip, hazırol durumuna geçiyorum. Amcam, askerliğe meraklı. Ben de. "Talim ettiriyor" bana... -
-Hazırol...
-Rahat...
Çocukluk günleri, geri gelir mi bir daha?
Köpeğe neden binerdim? O yaşta, boyu boyuma en uygunu o da ondan herhalde. Sonraları eşeğe, ata bindim. Babam deve de almış amma, ben yetişemedim. Ona ağabeyim binmiş olmalı. Fakat başa çıkamamışlar deveyle, akşam olup da ahıra ineklerin yanına kondu mu, durmazmış hayvan. Yıkar dökermiş her yerleri, deve bu...
Sonra satmışlar. Devenin satılmasına asıl neden de ağabeyim. Deveyi gütmek için, dağa, ormana götürür, deveyi ıhtırdıktan sonra, ayaklarını bağlar, akşam olunca da aç biilâç geri eve getirirmiş. İşkencenin bir çeşidi sanki. Gece hayvancağız batmaları, samanlığı yıkamasına sarsarken, babam:
-Bu hayvan aç galiba... demiş.
Anam, ağabeyime arka çıkarmış:
-Çocuk, bu gâvur malını bağlamadı ya...
Sonra satmışlar deveyi.
Köyden kasabaya taşındık ya, yine ineğimiz atımız -daha çok beygir yani- koyun, kuzularımız olurdu. Kuzuları, danaları severdim. Keçi oğlaklarını... Onlara, "beccenlerimiz" derdik.
Eşeklerin kuyruğunu keserler çoğu, nasıl kızarım. Biz hiç kesmedik. Danaların kuyruklarını da. Neden koparalım?
Herkesin ağzında önemli günlerde lâflar:
-Dananın kuyruğu kopacak...
-Yok canım, vah vah...
Danaya acıdıklarından değil vallahi. Bir de şu çıktı:
-Ben ortasının bulunmasına taraftardım, olmadı.
Dananın kuyruğunun ortasını mı bulacak ne? Bir başka lâf:
-Biz iki ayrı akan ırmağız, birleşip bir nehir oluruz, dedi...
Bunlar herhalde, AP ile DP olacak.
Bir başka köşede, bir başka konuşma:
-Hislerin galebe çaldığı yerde akıl oynayamaz kardeşim. Oynar mı, oynatır mı bakalım...
Talip Apaydın'ın "Yoz Duvar"ını okuyorum. Nasıl seviyorum hayvanları anlatmasını. Bakın dinleyin:
"Çoban Musa tepenin üstünden dereye aşağı yürüdü. Taş atarak, bağırarak sürdü davarı. Koyunlar zorlukla ayaklandılar. Kayaların dibinde birbirlerine kenetlenip kalmışlardı. Biri yürümeden hiçbiri yürümek istemiyordu. Çobanın bağırıp çağırmalarını duymazdan geliyorlardı. Yanıbaşlarına düşen taşlardan bir sakınıyorlardı o kadar. Sonra iyice sıkıştırılınca birisi kalkıp rastgele yürüyordu, arkasından birisi, onun arkasından öbürü, derken bütün koyunlar ard arda koşmağa başlıyorlardı. Koyun milletiydi işte, biri ne yaparsa hepsi onu yapıyordu."
Tümünü okuyun Talip Apaydın'ın "Yoz Duvar"ının. Çok seversiniz siz de.
13 Mart 1973