Atillâ Karaosmanoğlu Türkiye'den geçti. Ankara'da iki gece kaldı. Kendisiyle telefonla görüşebildim ancak. İki gece bir günde ne olur? Buluşup on dakika da olsa görüşecektik, olmadı.
Dışarıdan nasıl görünüyor acaba Türkiye? Bunu soracaktım. Kimbilir belki de "biraz daha belirsiz görünüyor her zamankinden" karşılığını verecekti dikkatlice konuşup, ne bileyim.
Gerçekten, içerdeki hay-huyları bir de dışardan seyretmeli. Tabii o zaman, birtakım ufak tefek adamlar görünmez. Türkiye'nin sorunları bütünüyle çarpar suratınıza. Dışarıya gidip gelmeyi bu bakımdan isterim zaman zaman...
Karaosmanoğlu'nu, eski arkadaşları Onbirler karşılamış, uğurlamışlar. Atilla Karaosmanoğlu da, Onbinler de iyi izlenimler bırakmışlardı çok kısa dönemleri içinde. Bir rüzgar gibi hatta hatta fırtına gibi gelip geçmişlerdi. Politikayı "kurnaz ve ağzı laf yapar kişilere" bırakarak, bir şey. istemeyerek, namuslu "devlet adamlığı" örnekleri vererek ayrılmışlardır. Ancak farkında mısınız, unutulmamışlardır; kusurlarına, ekliklerine, bütün acemiliklerine rağmen.
Karaosmanoğlu'nu taaa Plânlama'dan 1960'lardan tanırım. Nihat Erim de, çeşitli konuşmalarda ona ve arkadaşlarına görev verdiği için, öğünürdü. Daha başbakanlığı kabul etmemişti. Sormuştum: "Başbakanlık görevini kabul edecek misiniz?". "Sen destekleyeceğini vaad edersen kabul edeceğim."
Benim yüzümden memleket başbakansız mı kalsın? "Tabii Nihat bey, destekleyeceğiz"... dedim.
Şaka bir yana Nihat Erim, "Beni destekleyen güçler artık desteklemediği için istifa ettim" der ya, gerçekte Nihat Erim'e desteklerin en büyüğü yapılmıştır. O, galiba bu desteğin adamı olmadığını hakkıyla ispatladı.
Basına o zaman da, o zamandan beri de yansımayan önemli bir olayı, yazmanın galiba zamanı gelmiştir. Kurtul Altuğ, zamanın Başbakanlık danışmanı olarak edindiği bilgileri yazı dizisinde yazıyor ya, konuya da ilişmedi daha. Belki ileride yazacaktır.
Birinci Erim Hükümeti zamanında da, şimdi olduğu gibi, içerdeki tutuklular hakkında çeşitli söylentiler çıkar, konu herhalde Bakanlar Kurulu'nda uzun uzun tartışılırdı. Bir ara, gözaltına almalar hızlanmış, Erim'in balyoz harekâtına paralel olarak valiler, topladıkları öğretmenleri, Ankara'lara şevke başlamışlardı.
Tam bu sırada Atillâ Karaosmanoğlu, Başbakan Nihat Erim'in yanına çıkar ve şöyle der:
- Bunlar durmadığı takdirde, biz yani ben ve yedi arkadaşım, tutukevlerine giderek durumu yakından inceleyeceğiz. Nihat Erim, "Aman iki gün müsaade edin" der galiba. Balyoz harekâtı durmuş, işlemler normal yollara dönmüştü. Ancak, Başbakan Yardımcılarından Sadi Koçaş, unutmadıysam, tutukevlerinden birine giderek, yöneticilerle görüşür, aldığı bilgiyi gelip arkadaşlarına anlatır. Bu örneği, Onbirlerin gerektiğinde Başbakana karşı ağırlıklarını nasıl koyabildiklerini göstermek için verdim.
Yurtdışında çalışan yalnız, Atillâ Karaosmanoğlu değildir. Onun gibi, daha pek çok aydın, ekmeğini kazanmak için yurt dışına gitmek zorunda bırakılmışlardır. Orhan Asena, Nejat Erder, Yaşar Gürbüz, Türkiye'nin yetiştirdiği bu değerler, dışarda beyinlerini satarak yaşıyorlar. Bir ülkeden bir ülkeye giderken de, Türkiye'ye uğruyorlar. Bir rüzgâr gibi. Yüzümüze çalıp geçiyorlar özlemlerini.
6 Şubat 1973