Kasketliler Mecliste...

Meclis'in birinci kapısından çıkarken karşılaşıp tanıştık. İstanbul Milletvekili Mimar Mehmet Emin Sungur kasketini geçirdi başına. Yanında Gümüşhane Milletvekili Erol Tuncer. Meclis yakınındaki dolmuş durağına kadar yürüdük. Çıkış kapısında nöbetçi selâm versem mi, vermesem mi diye durdu bir an. Geçtik. O konuşuyordu:

-İstifa edip gitmek geçiyor içimden. İstanbul gecekondularına ne diyeceğim ben? Saat ücretimiz nerdeyse bin lirayı aştı. Hep böyle mi gidecek?

Durun bakalım, diyorum, içimden. Karaoğlan hükümeti kurdu kuracak, boş durmadı AP hükümet sorununu oyalarken.

Süleyman Bey ne düşünüyordur?

-Bana hükümet kurdurmaz mısınız, ben de böyle oyalar, ırgalar bırakıveririm işte. Siz Talû'yu onurlandırmak mı istiyorsunuz, üst üste hükümetler kurdurmak isteyerek? Doğrudan, Talû'ya karşı çıkalım da görün...

Talû başkanlığında hükümet, hem Demirci'm hem AP'nin aleyhineydi zaten. Baştan biliyordu bunu herkes. Sorunu on gün sallamaktan Süleyman Bey ne kaybedecekti ki? Bu kadar yıpratılan hükümet koltuğuna, Bülent bey geçsin de kurulsun artık. Amaç bu muydu gerçekte?

Kulislerde konuşmalar:

-Demirel'in kardeşinin ortağı Hilmi Bey ne demiş?

-Ne demiş?

Ben haber aldım, demiş. Çankaya, Süleyman Bey'in işi biraz daha geciktirmesi havasındaymış...

Kim nerede, ne iş yapar anlayamam bir türlü, Ancak, birçok işler hükümetler giderken görülür:

-Telefon müracaatını hemen yapın, hükümet değişmeden alırsınız, hükümet değişirse ı-ıh...

Yönetim kurulu üyeliklerine atanan atanana. "Sizi istifa eden hükümet atamış, görevinizden alacağım" deseniz, buyurun çıngarı. Danıştay kapılarına gider mi ki?

Yitirilen zaman, doğru dürüst hükümet kurulamayışı, barışı geciktirdiği kadar, bakanları, devlet kuruluşlarını da laçkalaştırdı.

Sovyet Elçiliği'nde verilen kokteylde, Bulgar Basın Ateşesi İvan Yordanov'la, konuşuyoruz. Sordum, karşıdaki Çinlilere bakarak.

-Çinlileri nasıl buluyorsunuz?

-Çinli gibi...

Esprisi olan kişi ivan Yordanov, Bulgarlar gerçekte, çok neşeli,^ güler yüzlü insanlar. Bulgaristan'a gittim ama, Gobrova'daki "güldürü" törenlerini görmedim. Kuyruğu kesilmiş bir kedi çeker başı törende, bilirsiniz. Geçen yıl bizim sanatçılarımız da oradaydılar, bildiğim.

Kokteyllerde ne konuşulur? Havadan, sudan. Her yerde olduğu gibi, orda da yer yer "Ankara Notları”nı eleştirenler olur. Yordanov da sordu:

-Yazı üslûbunuz dolaşık haylice. Bir ustalık belki.

Diplomat yanında insan diplomat oluyor galiba...

Bu ayki dergilerin bir kısmını aldım. "Yeni A" dergisi "işkence özel sayısı" yapmış. İşkenceleri ilk Yeniortam ortaya atmıştı. Sıkıyönetim döneminde. "Yeni Halkçı" izledi sonra onu. Yeni Halkçı, işkenceler konusunu bir kitapta da topladı.

"Yeni A"da, Erdal Öz'ün "Çağdaş işkenceler üzerine notlar"ı, Tun- cer Tuğcu'nun, Ergin Atasü'nün, Fikret Otyam'ın yazıları, Ahmet Arifin ve Ergin Günce'nin şiirleri var. Dolu bir sayı. Ergin Günce'nin "Bir cellâdı tanımak için ilk akla gelen sorular"ı şöyle:

Cellâdın arkasında kimler var?

Maaşını hangi kapılardan alır ve para birikimi nedir?

Amerika da kursu kaçıncılıkla bitirmiş?

Dönerken buzdolabı ve araba getirmiş mi?

Gümrüğünü ödemiş mi bunların?

İşte günün soruları bunlar...

Yoksa bu cellâdın çift ödeneği mi vardır?

Niye olmasın, bu bir bütçe oyunu değil midir?

Kızını kolejde mi okutuyor, keman dersi aldırıyor mu?

Oğlu hayırsız mı çıkmıştır, esrar da kullanıyor mu?

İster misiniz karısı kaçmış olsun?

Çok mu dayak yemiştir çocukluğunda?

İşte günün soruları bunlar...

Kaçıncı kuşak, kaçıncı (dan)[1] Hitlerolojide?

Hımmler'e mi benzer ağzı, alnı Franco'ya mı benzer?

Kaç nutuk ezbere bilir Mussolini'den?

Hayran mı Yunan subaylarına, gazete okur mu?

Yoksa öğretmenin her çeşidine mi düşman?

İşte günün soruları bunlar...

Cellâd olmasa, nasıl kazanırdı ekmeğini?

Uzmanlığı her alanda ve her yerde geçerli mi?

Yoksa aç mı kalır bu işinden atılsa?

Bu yüzden mi çalımı: Büyük bir korkuyu örten?

Bir gece onun da kapısı çalınacak mı?

İşte günün soruları bunlar...

11 Ocak 1974


[1] (dan) judo ve karetede siyah kuşağın dereceleri.