Adana Cezaevindeki Olay

Adana Sivil Cezaevi'nde çıkan olay üstüne cezaevi müdürü, gardiyanlar gelmişler, cezaevinde sıkı bir arama da yapmışlardı. Can Yücel'in termosa doldurduğu bir kilo kadar üzüm bu sırada ortaya çıktı. Can Yücel, ifadesinde demiş midir bilmem ya, şöyle bir Bektaşî fıkrası vardır:

Sultan Mahmut zamanındaki içki yasağı süresinde, bağı kolcular tarafından basılan bir Bektaşi sıkıştırılınca ve "sekiz-on dönüm bağın üzümünü ne yaptın?" diye sorulunca şu karşılığı vermek istemiş:

-Ailece yedik...

-Bu kadar üzüm yenir mi?

-Komşulara da verdik.

-Bu kadar üzüm komşulara vermeyle biter mi?

-Efendim, sirke yaptık. Bir kısmını da sattık...

-Olmadı...

-Bir kısmını da sıkıp bıraktım...

Kolcular bir ağızdan, "şarap olur o..." dedikte, Bektaşî şöyle kurtarmak istemiş kendini:

-Ben sıkar bırakırım. Ötesine karışmam. O Allah'ın işi...

Can Yücel, sorgusu yapılırken, "dışarıdan aldığımız üzümler ziyan olmasın diye, termosa doldurmuştum. Orada duruyordu... karşılığını vermiş mi bilmiyorum. Fakat, gazetelerde çıkan habere bakılırsa Çan'ın bu termostaki üzüm yüzünden canı hayli yanmış.

Olayın bu kısmı gazetelere yansıdı ya, bunun öncesi koğuşun neden arandığı belli değil. Herhalde bir gardiyan koca şairi, üzümleri nereye koyuyor diye gözetlemiyordu.

Sızan haberlere göre, Adana Cezaevi'ne bir süreden beri doldurulan çeşitli suçlardan hükümlü ya da tutuktular, huzur içinde değildirler.

Burada Samandağı olayları sanıkları var. Adana Fikir Kulübü, Kadirli Fikir Kulübü dâvaları hükümlüleri ile Ankara'dan nakledilen Süleyman Ege'yle, Abdullah Nefes, İzmit'ten nakledilen Yaşar Uçar, Ahmet Ham- di Dinler, İstanbul'dan nakledilen Can Yücel var. Diyarbakır'dan nakledilen İsmail Beşikçi -galiba- hâlâ hücrededir.

Değişik yapı ve düşünüşte olan kişiler arasında yer yer tartışmalar olmuş mudur? Grup grup, bölük bölük bölünmüşler midir buradaki hükümlü ve tutuklular? İş, tartışmalara, derken yumruklaşmalara kadar varmış mıdır? Gruplardan biri avluda voleybol mu oynamak ister ötekisi onu avluya sokmaz mı? Olayların çıkacağı belliyken, yöneticiler seyirci mi kalırlar olup bitenlere. Gençler arasında yatan bir casusluk hükümlüsünün yatağına çöp bidonu boşaltılır da, müdür çöp bidonunu boşaltanı da, şikâyet edeni de "sinekli" denen hücreye atar mı sizce? Bütün cezaevi sorumluları olaylardan haberliyken, neden seyirci kalırlar acaba?

Asıl kavga 30 Ağustos sabahı mı çıkmıştı? Kadirli grubundan Ali Durmuşa bazı hükümlüler, "avluya bir daha çıkmamasını” önerip, yoksa fena olacağını hatırlatınca bir şeyler olacağı da belli olmuştur galiba.

Öğleden sonra koğuşun girişinde Can Yücel arkadaşlarıyla yerde otururken, biri nasıl bağırmış?

-Ne bakıyorsun ulan...

Orada bulunanlardan biri, nasıl çıkışmış:

-Baban yerindeki adama böyle konuşmaya utanmıyor musun?

Bir başkası, ona karşılık mı vermiş, ne diye?

-Senin de hesabını göreceğiz...

Gerilim içinde, gece olup kapılar kapanınca bir hükümlü kendi koğu- şundan çıkmış, bir başka koğuştakini dışarı çağırarak, arkadaşlarıyla birlikte saldırmış. Çağrılan, belki de linç edilmekten zor mu kurtulmuş? Koğuşlar birbirlerine mi girmişler? Sonuç ikisi ağır, onbir yaralı mı?

Cezaevi müdürü neden sonra olaya el koyup, orada kimler varsa, ayırım gözetmeden "sinekli" denen hücreye doldurmuş mu? Hücrenin, yani sineklinin tabanı iki parmak sudur. Yine ayırım gözetilmeden tüm hükümlü ve tutukluların -ceza olsun diye- saçları kökünden kazınmıştır. Sineklide bırakılanlara "falaka" çekiliş mi, çekilmemiş mi? Sonra da hücrede on beş günlük istirahate geçmişler mi, geçmemişler mi?

İşte bu sırada aranmış ve Can Yücel'in, içinde bir kilo çürümüş uzum bulunan termosu ele geçmiştir.

Adana Cezaevi'ndeki olayla ilgili yorum yapmak zor belki. Dışardaki görüş ayrılıkları, sanıklar arasında dışardayken sürüp giden ikilik cezaevinde bile ıstırap çekerken bile sürüp gidebiliyor, sonunda zorbalığa kadar gelip dayanıyor.

Dışardaki çocuklukların, içerde de sürdürülmesi, olayların, bazılarına hiçbir eğitici etki yapmamış olması gerçekten üzücü:

-Hâlâ mı oyuna gelmek?..

6 Eylül 1973