Sil Baştan

141-142, al kapsamı dışında kaldıktan, durum bu biçime dönüştü ten sonra, çok kimse içerdekilerin ne düşündüklerini soruyor olmalıydı. Affın çıkacağını çok kimse bekliyerek oymuştu Pazartesi gecesi. Çünkü Pazartesi gecesi, geceyarısı saat 01.30 kadar dört madde geçmiş, radyo 01.30 haberlerinde mi ne vermişti 4’üncü maddenin 248 oyla geçtiğini. Eh hani radyodan son haber olarak bu verilir, bunu dinleyen hükümlüler de, artık haber alma olanağı bulamazlarsa ne yaparlar? Ne bilsinler, kendilerini bir oyunun beklediğini, sabah 07.30 haberlerinde? Buna bir çeşit işkence desem, kimse inanmak istemez ne bileyim... Mamak'ta görüşme günü çarşambadır. Görüşmeciler, çekine çekine gittikleri tel örgülerde, öyle şaşırmış yüzler değil bu sonucu bekleyen gözlerle karşılaştılar. Kimi:

-    Üzülmeyin... diye, anasını babasını teselli etti. Bazıları:

-    Benim yolladığım kitaplarla, valizi geri gönderin bana… dedi.

Niğde'de görüşme günü yarın. Dün Haldun Aren'in yaş günüydün Niğde'den baba Sadun Aren'den nice yıllar dileyen telgrafı gelince ilk haberi almış oldu Sadun Aren ailesi. Demek, baba Aren, oğlunun yaş günü için telgraf çekecek zamanı bulacak kadar sakındı.

Meclis kürsüsünde Ali Galipzade, hıncını alamamış konuşuyordu:

-  Kapatılan TİP'in yöneticisi profesörü affedeceksiniz, üniversitede kürsünün başına oturtacaksınız öyle mi?

Bütçenin tümü üstüne konuşan -McCarthyci- konuşması radyoda kendi sesinden yayınlanacağından mı nedir, demagojide yeni ustalılar gösterme çabasındaydı. Amma, pek tutmuyordu artık ne bileyim, sıralar boşladıkça boşalıyordu o konuşurken. Bir ara, sordu:

-    Kim getirdi memlekete komünizmi?

AP sıralarından bir ses karşılık verdi:

- Sen...

O tarafa baktı. AP sıraları... Pıstı, karşılık vermedi. AP'liler gülüyor­lardı.

Af çıkmamış; 141-142 hükümlüleri ve sanıkları içerde kalmışlardı. Fakat, kini boğuyordu işte. Kendi kendine çırpınmağa başlamıştı...

Cezaevlerinde kalanlar sakinler, buna karşılık, Ankara'da görüşme­cilerden bazılarına soruyorum:

-    Ne düşünüyorlar, hükümet istifa etsin, diyorlar mı?

-    Yooo, istifa etmesin diyorlar. Niye edecekmiş hükümet istifa.

Yankı dergisinin bir sorusuna verdiğim karşılıkta öyle demiştim:

-   Hükümet -azınlık hükümeti olarak da olsa- istifa etmemeli, iyi bir gardiyan olarak kalmalı Ecevit...

Çünkü Türkiye'de olaylar 141-142'nin affını da aşan bir biçimde geli­şiyor. Belki de 12 Mart sonrasının havası hazırlanmak, yaratılmak iste­niyor Türkiye’de yeniden. Demokratik düzenin geleceği, bir bakıma hü­kümetin istifa edip etmemesine de bağlı.

Ecevit Başbakanlıktan çekilirse, 12 Mart sonrasında genel sekreter­likten çekildiği gibi olumlu puan toplayabilir, fakat sorun Ecevit'in kişisel sorunu olmaktan çıkar, bir demokrasinin yaşamaması sorunu haline gelirse o zaman konunun üstünde uzun düşünmek gerek...

Ecevit Hükümetindeki CHP'li bakanların büyük çoğunluğu hüküme­tin hemen çekilmesi düşüncesindeydiler. Arkadan hançerlenmişler, vu­rulmuşlardı. Ortaklığın temelerinden biri sarsılmış, tuğlaları çekilmişti.

Ancak bunun da bir değerlendirmeye tutulması gerekiyordu bir çok CHP'liye göre. Ortak MSP, daha bazı sınavlardan geçirilebilir, sözünde durup durmayacağı daha da denenebilir.

Hukukçuların ve yazarların açıkça ortaya koydukları gibi, Af oylama­sında Anayasa'ya aykırılık olup olmadığı iyice incelenerek, Anayasa Mahkemesi'ne götürülebilir davâ. Ancak bunlar uzun işler. Ortada kısa sürede gerçekleştirilecek iş var şimdi. Gittikçe birleşmekte ve kendini toparlamakta olan sağın, faşizmin karşısında gerilememek...

Adana Cezaevi'nde -nedense son günlerde- görüşmecilere güçlük çıkarılmaya başlandı. Küfürler, insanlığa yakışmayan davranışlar yöne­ticilerde. Radyo vermiyorlar koğuşlara. Dışarıda -keyfe göre- çalınan bir radyo var, o da Kıbrıs'tan haberler, havalar yayınlıyor.

Yöneticiler, çağdışı tutumlara son versinler, tutumlarını değiştirsinler diye yazıyorum bunları. Son günlerde, hani af çıkar da sonra toptan ya­zarım, hatta bir yerde yazmaz unuturum diyordum. Sil baştan açıklaya­cağım bütün aksaklıkları bir bir...

(19 Mayıs 1974)