Solcu musunuz, Değil misiniz?

Herkesin uzman kesildiği bir ortamda, böyle bir soru gerçekten şaşırtıcı bulunabilir. Olsun.

Türkiye'de solcular var amma, bunların ne düşündükleri açık-seçik belli değildir. Karşılaştığımız olaylarda her birinin, birbiriyle çelişen tutumlarına, düşünlerine tanık oluyoruz. Kimi var, "solculuk mu, Atatürkçülüğün ta kendisi" der, gider. Kimileri "biz daha kardeşim, yirmi yıl, benim dediğim yoldan gitmezsek başarıya ulaşamayız. Çünkü yurt gerçekleri, malûm ya."

Salt doğrular bir yanda olsa mesele yok, tartışmaya da gerek yok. Ancak, öyle çıkmıyor çoğu zaman. Her düşüncede gerçek payı var azıcık azıcık da olsa. Gelgelelim, bunlara katlanan nerede? Herkes kendi ak dediğine kara denmesini nasıl da istemiyor?

Bayılıyorum Emil Galip'in yazılarına zaman zaman. "Gelin yahu, şu kendi derdimizi yardımsız bir de kendimiz çözelim" diyor ya, bu satırlarda dünyayı bir daha bulmuş gibi oluyorum. Yardımsız, kendi kendimize, biz bize yani. Öyle beyaz at üstünde yakışıklı subay beklemeden. Siviller, demokrasilerini kuracaklarsa kurmalı, durmamalı gibicesine. Eline sağlık Emil...

Solun bir kanadı -bu arada TİP'liler- içerde. Dışarda olsalardı ne derlerdi acaba? İçerde neler yaptıklarını yazmıştım; yedikleri zeytin tanelerini atmayıp güzelce yıkayıp, işleyerek kızlara, kadınlara bel kemerleri yapıyorlardı. Tokaları dışarıdan satın alıp götüren dostlarına armağan ediyorlardı kemerlerden. Kimi, tokaların biçimini "kelepçe"den seçiyordu. "Ankara Notları"nda yazdıktan sonra, yasaklanmış zeytin tanesinden kemer işlemek. Ne güzel, piyasası da çıkmak, tutmak üzereydi belki ne bileyim.

Solun bir kanadı bunlarla uğraşırken -ellerinde olmayarak- dışarda- kiler de, birbirlerini yemekten vakit bulurlarsa, tartışıyorlar. "Ortanın solu"nda bir Ecevit var, son sıralarda uğradıklarından anasından emdiği burnundan gelmiş olmalı. Eleştiriler de ne, sade suya tirit.

-Neden, Demirel'le birlik oluyorsun?

Aaaaa, adam bunu aylardan beri ilân ediyor. Şu bütçe bir bitse, Cumhurbaşkanlığı meselesi bir bitse de hükümeti alaşağı edip, seçim hükümetini kursak diye. Belki bir koalisyon da olmayacak, belki AP- CGP daha iyi bir koalisyon kuracak. Bizler de Ecevit'e öğüt vermeye devam edeceğiz: "Dayan Karaoğlan..." diye.

Ecevit'le bir telefon konuşmamızda:

-Biz de solculuğu yeni yeni öğreniyoruz..demişti. Herhalde, gördüklerimizden, yaşadıklarımızdan alacağımız dersler var demek istiyordu.

Ecevit, bir sosyalist değil, bunu kendisi de, "bana sosyalist derseniz, size teşekkür ederim" sözleriyle açıklamıştı. Sosyalist değil ya, solda biri de mi değil? Solda birinin bir Mc Carthy'ci ile karşılaştırmasını yaptınız, onları birbirlerine böyle yaklaştırdınız mı, açıkçası sap derken saman demiş olmaz mısınız? Öyle olursunuz...

12 Mart'ta "bu bize karşıdır" deyip çekildiğinde, herkes acımıştı Ecevit'e. "Yazık, genç yaşında mahvetti kendini" diye. Sonradan, herkes "aman ne haklı çıktı Ecevit, bravo" demedi mi? Süleyman Bey, pir-ü pak olmadı mı?

Biz daha yirmi yıl istediğimiz bir demokrasiye geçemeyiz diyenler, daha sabırlı olsalar ve askerin kışlasında kalmasını sağlayacak bir demokrasiye geçişin sabrını gösterseler, değil 20 yıl, 10 yılda demokrasinin bütün çarkları işlemez miydi? Olağanüstü dönemler hangi solcuya yaradı bir düşününüz, sola açık kimler neyi kurtarabildi?

İnanıp, araştırdığımı yazmam yüzünden ne dostları yitirdim. Tabiî Senatörler küstüler iyicene. Tabiî Senatör Şükran Özkaya:

-Seni keseceğiz... dedi. Bunu Kontenjan Senatörü Özer Derbil’e naklettim:

-Ben kulaklarına talibim... dedi. O da kulaklarımı kesecekmiş... İyi vallahi, bu hengâmeden kelleyi kulağı zedeletmeden çıkarsak yine de iyidir.

Önceki gün, bütün Türkiye, "acaba ne olacak" diye çırpınırken, parlamlento kulisleri, pazarlıklarla vakit geçiren parlamenterlerin yoğun çalışmaları ile doluydu. Çoğu, bu arada Demirel'den "hayır" karşılığı alan Satır, arkadaşı Orhan Kabibay, Ankaragücü-Samsunspor maçındaydılar. Kulisler maçta devam etti. Maçta, elliye yakın general de vardı iyi mi?

Bakanlar vardı. Örneğin Ali Rıza Uzuner vardı. Nuri Kodamanoğlu vardı. Bakanların artık, bakanlıklarına hâkim olmaktan çıktıkları söyleniyordu kulislerde. Kodamanoğlu'nun "vallahi, artık genel müdürlerime hâkim olamıyorum, örgütüme hâkim olamıyorum" dediği söyleniyordu. Kimse, oralı değildi amma, biri bağırdı:

-Goooooooooollllll...

Hayır, gol değildi, top dışarı çıkmıştı.

Şimdi söyleyin hele,

-Solcu musunuz?

26 Mart 1973