Kızılay’da sırılsıklam ıslanan kadın, buz tutmuş saçlarını tel tel silkeleyerek berberden içeri girdi. Oradakiler, şaşkın sordular:
-Ne oldu ayol, ne bu halin?
-Polisler su fışkırttılar üstüme. Ne yürüyüşe katıldım, ne bir şey. Kızılay’dan geçiyordum. Polislerin karıları mı yürüyormuş, ne oluyormuş bir türlü anlayamadım…
Koltukta oturan bayanlardan biri, başını kaldırmadan konuştu:
-Polislerin değil, assubayların eşleri yürüdü...
-Yürüdüyse yürüdü. Caddeden geçenden ne istiyorlar? Körolmıyasıcalar…
Bilinen kadını, tutup kaloriferin yanına götürdüler. Saçları tel tel buz tutmuş, mantosunu silkeledi…
Toplum polisleri de yani, hiç yürüyüş yaptı diye onca kadının üstüne su fışkırtılır mı? İşkence değil de ne bu? Ya bu kişiler hastalanırsa? Ortada Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası mı kaldı, Anayasa Mahkemesi iptal ettikten sonra? Hem yürümekle Hürriyet Alanı aşınacak değildi ya…
Silahsız saldırısız gösteriler, en masum demokratik protesto yollarıdır. Hak isteme yollarıdır. Onun yerine, yöneticileri öven bir gösteri yapsalardı, kimse dokunmazdı öyle ya.
Kızılay'da kadınlara panzerlerle su sıkan polisler, öğrenci yurtlarını basıp adam kurşunlayan komandoları neden toparlayamıyorlar? Görüyor musunuz yine başları örgütsüz, silâhsız insanlara örgütlü silahlı saldırdılar. 12 Mart öncesindeki gibi... Bununla uzun süredir susan, oyunlara gelmemeye çabalayan sol eğilimli gençleri de silahlanmaya itiyorlar akılları sıra. İstiyorlar ki, ortalık bulandıkça bulansın. Seçimler yapılmasın, seçimsiz Anayasaya aykırı biçimde egemen olsunlar Türkiye'ye.
★
Millî Savunma Bakanı Sancar, çok alınmış "Ankara Notları”nda geçen birkaç eleştiriye. O yazılarda geçen eleştirilerle amacım Sancar'ı yahut bir başkasını kırmak değildi. Bazı sorunlara -kendi deyişimle- ortaya atmak ve haksızlıkların onarılmasını istemekti. Nitekim, kendisi de belirtti: Durum, incelenecektir, bir haksızlık, adaletsizlik varsa giderilmesine çalışılacaktır, diye. Edindiğim izlenime göre kararname hükümette yeniden ele alınmalı, aksaklıkları düzeltilmelidir. Assubayların, sivil memurların ve öğretmenlerin durumları gözden geçirilmelidir, yeniden İlhami Sancar'ın geçmiş dönemlerdeki çalışmalarını da yadsımak geçmez aklımdan. 22 Şubat, 21 Mayıs olayları nedeniyle tutuklanmış Harp Okulu öğrencilerini, adaletten alıp, yüksekokullara girmelerini, okuyup yetişmelerini, kendilerini kurtarmalarını sağladı. Bu konudaki yardımları az değildi ve unutmadım. Zaman zaman o dönemde bir bakan-gazeteci çizgilerini zaman zaman aşan konuşmalarımız olurdu. Unutur muyum...
★
Ankara'da assubay eşlerinin Kızılay'da yürüdükleri akşam Yeni Sahne'deki "Suçsuzlar Çağı”na gittik. Oyun, 1968'lerde Türkiye'ye de gelmiş Siegfried Lenz adında bir Almanın. Oyunu, duru bir dille Sezer Duru Türkçeye çevirmiş. Almanya'da oyun Bremen Ödülü almış. Oyundan çıkan ders: Haksızlığı yapanlar kadar ona göz yumanlar sorumludur. Cinayeti işleyip suçu kabul eden kadar, cinayet ortamını yaratanlar da suçlu sayılmalıdır. Örneğin, oyunun özeti bu.
Ecevit çok beğenmiş oyunu. Rahat izleniyor. Hele Devlet Tiyatrosunda uzun süredir oynanmıyordu böyle bir yapıt. Çekiniyorlardı böyle oyunları koymaya zahir...
Şimdi şimdi, hava biraz değişmekte midir? Demokratik yollar ne kadar tıkansa, kilitlense de önünde sonunda açılacak. Başka yolu yok çünkü... Bu yolun açılmasına katkıda bulunmayan herkes sorumlu olacaktır, bilesiniz...
★
Dün Ankara Notları'nda Süleyman Bey'in başının dertte olduğunu yazmıştım. O, böyle dertli günlerinde kendini İhsan Sabri Beylere atar. Sabahın köründe eve damlar eski Dışişleri Bakanını alır, çıkarmış yollara. Çağlayangil, altıyüz bin liraya aldığı dairede oturmaktadır herhalde. Evlâtlığını da bir İranlıyla evlendirdi. Ona da bir daire aldı Ankara'da. Ama bir ayağı İran'da. Yalova'da da bir daireciği varmış. Daha da varmış ya çetelesini tutacağız? Hazar Denizi’nden havyar gelirmiş, bilmem nerden balık. Ellerinde edinilen armağanlardan vitrin varmış ki, Süleyman Bey’de yokmuş eşi menendi. Kısa sürede nasıl servete samana kavuşuyorlar anlayamadım gitti...
Süleyman Bey’in derdi, Bayar. Bayar’ın çıkışları… sermaye kesimi de çıkardı mı gözden? Yeni yeni haberler:
-Ya Sıtkı Yırcalı olmalı, o olmazsa Türkeş gelmeli AP'nin başına...
-Çattık belaya, bu da nereden çıktı? Sızlanmada Süleyman Bey, Celâl Bey’den.
İhsan Sabri Bey de bıkmış olmalı, onun derdi de şey,
-Önümüzde seçim var, heey...
(21 Ocak 1975)