Bakanlığın Bir Çiçek Yollamasını Kimse Beklemiyordu

71 yaşında öldü Osman Akol, sağlığında onun için bir yazı yazmış­tım. "Ben ilk rakıyı Atatürk'ün ellerinden içtim. Oğlum" der, övünürdü.

Mamak Askerî Cezaevi’nde tutukluyken, emekli aylığını nöbetçinin gözetiminde nasıl aldığını, nöbetçiyi nasıl lokantaya götürdüğünü tatlı tatlı anlatırdı. Olay, Fakir Baykurt'un "İçerdeki Oğul" kitabında Dedecik" bölümünde geniş geniş anlatılır. Adını yazmamıştır Fakir, ama, ola­yın kahramanı Osman Akol'dur.

Tatlı tatlı çatardı, sevdiklerine:

Oğlum, bu telefonu icad eden Graham Bell, yalnız arayanlara kar­şılık verin diye değil, ara sıra dostları arayın diye de icad etti. Yarın ben ölüp gideceğim, o zaman arayacaksınız.

Öldü, gitti işte..

Sağdan say...

Bir, iki, üç... On. Sondur komutanım..

Rahat... Rahat dedik, ulan eşş  

Çavuş, öğretim üyesinin çenesine bir yumruk indirdi..

ODTÜ öğretim üyelerinden Ali Gitmez ile Murat Kirezci serbest bıra­kıldılar. Gitmez ile Kirezci, Mamak'ta gözaltındaydılar.

İlk hafta gazete ne verilmedi. Son günlerde, istediler.

Gazete istiyoruz.

Ne edeceksiniz gazeteyi?

Okuyacağız. Üsler konusunda alınan kararı okuyacağız.

Son üç gün gazete okudular.

Saçları gözaltına alındıkları gün kesilmişti. İçerde öğrenciler de var­dı, onlara işkence yapıldığını duymuşlardı.

Öğretim üyelerinden Ali Gitmez, askerliğini yedeksubay olarak çok­tan yapmıştı. Kirezci, güçlük çekiyordu biraz biraz.

Gitmez; düşündü içinden içinden:

12 Mart'ta girmedik içeri. Herkesin içeri alındığı o sıralar, alınsam n'olurdu? Bir şey demezdim. Şimdi, ne yaptım hiiiç? Ama, alındım işte içeri. Neyse, hayırlısı...

Kişiliği kapıya bırakıp girince, o denli zor gelmiyor gözaltı Hatta kolayına, gırgırına alabilirsiniz yaşantıyı..   

Ufak tefek çırpıntılar, cop mop, alışır gider canım...

Hazrol, sağdan say...

Bir, iki, üç... On, sondur komutanım...

Sıkıyönetim, kafasındakileri gerçekleştirmek isteyen ODTÜ Rektörlerine mi yaradı ne? Basın toplantısında, yüzüne bakarken gözlerimi yumdum iyicene. Ne hakkı vardı, Sıkıyönetimi, askerleri; kafasındakileri uygulatmak için böylesine kullanmaya. Toplantıyı izlerken düşünüyordum:

-Bu yüzün anlattığı ifadenin yapamayacağı yok…

Ecevit çıktı karşısına doğrudan rektörün.

Çok şey öğretmişti 12 Mart dönemi. Askeri yargıyı da, bir bakıma askerleri de yaralayıp gitti. Ali Elverdi’yi hatırlar mısınız?

Bir ara, 12 Mart dönemlerinden ayrı gibi geldi, bu dönem sıkıyönetimleri. Dışardakilere göre hava hoş elbet.

Her neyse geldi geçti işte.

(Cumhuriyet - 4 Ağustos 1975)