Demokratik Partili Kadri Erdoğan -hani, 15 profesörü sallandırıverelim, işi de halledelim diyen, Menderes'e deve kesmekle ün yapan adam- AP’lilerin kulisine gitmişti ki, başta Devlet Bakanı Doğan Kitaplı, yirmi kadar AP'li başına toplanıverdiler. Kadri Erdoğan, uzun eşek oynar gibi başına birikenlere sordu:
-Kilitli misiniz?
Cevap verdiler:
-Evet kilitliyiz...
Bu kadarı duyulabiliyor kulislerin.
Parmaklarla hesap yaptıklarından -uzaktan- bir şeyler sezilebiliyor. ara sıra da sözler:
-318 mevcudumuz var, Sabit Osman Avcı'yı düş. O oy kullanamaz, Başkan olduğu için. Sabri Sözeri de Almanya'da. Gerisi tamam...
Tamamsa mesele yok, deyip kulisin bir başka köşesine gidiyorsunuz, orada tartışma başka. Burada Süleyman Bey meselesi tartışılıyor:
-Kardeşim, bundan sonra AP'de iç savaş -mücadele anlamına- başlıyor. Süleyman Bey 12 Mart'ta her şeyini kaybetmişti. Erim geldi. Süleyman Bey'in her şeyini iade etti. Amma, Süleyman Bey de -maşallah- liderden çok, küçük işlerin adamı olduğunu kısa zamanda gösterdi vesselâm. Şimdi, bakalım, Demirel AP içinde nasıl ayıklanacak?
-Demirel'in ayıklanması CHP'nin işine gelir mi bakalım. Demirel kalmadı ki, Bülent Bey onunla güreşip dursun...
Anlaşılan burada da, Süleyman Bey'e gelecek tespiti yapılıyor. Don biçiliyor, boynunun, boyunun ölçüsü alınıyor anlayacağınız. Fakat, Süleyman Beyin AP'nin başından uzaklaştırılmasını Demokratikler nasıl isterler, bilmezsiniz. Burada, görüşleri CHP ile çatışır.
Demirel de, iyi komutanmış doğrusu, helâl olsun... Öyle strateji biliyor ki, daha savaşa girmeden savaşı kaybediyor iyi mi? Şimdi, Ankara'ya hemen hemen bütün il başkanlarını topladı. Niye? "Gelin de, bir hâtıra resmi çektirelim, iyidir iyi..." mi demek istiyor bununla? Takım taklavat, otellere kurulmuş, AP içinde başlayacak iç savaş -mücadele- tan habersiz, domates suyu ile votka içiyor.
-Bu iş tamam, burada biter kardeşim...
-Ne tamam, anlamadım?
-Fazla içtim, tamam yeter, ben gideyim artık, çoluk çocuk bekler...
O da gidiyor. Sonra, karikatürüst Semih Balcıoğlu ile konuşuyoruz birazcık. Sanatçılara çok iş düşüyor memlekette diye düşünüyorum.
Her gün Karadenizli fıkrası olmaz ya canım, bir arkadaşım da köylü fıkraları anlatıyor iyi mi? Fıkrayı dinleyelim, "Yorgun Savaşçılar”ın yemeğine gideceğim: Fıkra şu biçim:
"Bir köylü pazarda dolaşırken, yerde bir çuvaldız bulmuş. Çuvaldızı bilirsiniz, iğnelemekten çok, bir çuvalı, bir hararı, ya da çulu dikmek için kullanılır. Amma, köylünün pek işine yarar. Neyse, çuvaldızı bulmuş, nasıl da sevinmiş? Yavaşça cebine sokmuş. Pazar fıkır fıkır insan kaynıyor. Köyünün yolunu tutmuş. Tepeye çıkıp, pazar yerine baktığında pazardaki insanların eğilip yerlerde bir şeyler aradıklarını sanmış -öyle görünür- kendi, kendine:
-Kayna gidinin pazarı kayna, demiş, çuvaldızı bulan buldu.
Pazardakilerin hâlâ çuvaldızı aradıklarını sanırmış...
11 Mart 1973