MİT Çıkmazı!

14 Ekim seçimlerinden kısa bir süre önceydi. Elazığ’ın Ağın ilçesine kara, beylik arabalı biri geldi. Ağınlıydı o da. Hemşerleri çevresini aldılar:

-Hoş geldin, ne iş yapıyorsun, anlat bakalım…

Kara, beylik arabayla gelen adam, karşılık verdi:

-MİT’teyim. Oylarınızı Başbuğ’a vermenizi sağlamaya geldim.

Yine Ankara’dan gelen bir başka konuk, MİT’ten olduğunu söyleyene karşı çıktı:

-Siz devletten para alıyorsunuz, bunu yapmanız suçtur. Karışamazsınız. Sonra biz Başbuğ maşbuğ bilmeyiz. Sen de o kafayı düzelt.

Kara, beylik arabayla dolaşan, ayrıldı gitti ama, bu kez kendisine karşı çıkan hemşerisi için bilgi toplamaya girişti:

-Kimdir, necidir? Neden Ecevit’i tutuyor? Yoksa solcu mudur?

Ağınlılar, doğrusu çok üzülmüşlerdi. Tadı, tuzu kaçmıştı anlayacağınız. Hakkında gizli mizli soruşturmaya geçilen hemşerilerini uyarıyorlardı:

-Aman, sana bir kötülük yapmasınlar…

Bursa’nın Gemlik Lisesi’ nde felsefe öğretmenliği yapan Dursun Ergüler’e takmıştı kancayı İlköğretim Müdürü Yusuf Şenocak ve arkasında Kaymakam Namık Kahvecioğlu. İlköğretim Müdürü Yusuf Şenocak -ne ilgisi varsa- lise öğrencilerinden, felsefe hocası ile ilgili -tabii aleyhinde- belge toplama çabasına girişmişti. Öğrencilere:

-Ben MİT’le ilgiliyim. Bana yardım etmeyeni mahvederim… diyordu.

Gemlik Lisesi’nde, 10 Kasım’da düzenlenen anma toplantısında konuşacak olan felsefe öğretmenine konuşma yaptırılmamış, konuşmaya Kaymakam Kahvecioğlu engel olmuştu. Öğretmenin konuşmasının metni, sonra Gemlik ve Bursa gazetelerinde yayınlandı. Konuşmanın adı: “Atatürkçülük nedir, ne değildir?” başlığını taşıyordu. Bu konuşmaya neden engel olunduğuna, aklı başında olan kimse akıl erdiremedi.

Turizm-Tanıtma Bakanığı’na bir gün MİT’ten bir yazı geldi. “Filân adam, yurtdışı göreve atanamaz” deniyordu yazıda.

Sonra, o adı geçen memur, yurtdışı göreve atandı, yurtdışında göreve başladı. Çalışıyor bile…

Bunu neden yazdım? Her şeye karışır duruma sokulan MİT, yavaş yavaş demek dinlenmez duruma da gelebiliyor. Yahut, işe geldiği zaman vatandaş MİT’e soruluyor da, işe gelmediği zaman ırgalanmıyor.

Vatandaş pasaport mu alacak, sor MİT’e. Pasaport verilmez de vatandaş Danıştay’a mı başvurdu? Danıştay’a gönderilen belge şu:

-Güvenlik düşüncesi söz konusu olduğundan, buradaki belgeler yollanamayacaktır. Bilginize…

En yüksek mahkemeye verilemeyen “güvenlik düşüncesi” ne ki? Aynı vatandaş, bir dönem geçince alır pasaportunu gider yurtdışına ve döner.

Sıkıyönetimin en yoğun sıraları. İçerden çıkanlar bir görüşmede anlatırlar, başlarından geçenleri:

-Sorgu yapılırken, bazı gençlere seni sormuşlar…

-Ne diye? Ne sormuşlar?

-Ekmekçi’yi tanıyor musun diye sormuşlar…

-Eeeeee…

-Tanıyoruz, diyenler çıkmış ama, eklemiş gençler: “Yazılarından tanıyorum…”

Ellerine bir geçirmek için nasıl punt aramışlardır ne bileyim? Beni yazılarımdan tanıdıklarını söyleyen o yürekli dost gençlere, teşekkür bile edemiyorum. Ben de onları tanımıyorum çünkü. Ancaki şunu anlıyorum ki, gördükleri türlü işkenceler karşısında insanüstü dayanıklılık göstermişlerdir. İşkencelere dayanamayıp, gösterilen metinleri imzalamak durumunda kalanları da kimse suçlayamaz. Suçlular, onlara işkence edenlerdir.

MİT bir devlet kuruluşudur. Onun, vatandaşın arkasına adam takarak, telefonları dinleyerek, seçimleri etkileyecek çabalara girerek Türk yönetimine karışması, şuraya buraya âlet olması haddi ve hakkı olmamak gerekir. İnsanlık dışı işkencelere adının karışması, Türkiye'de ve dünya yüzünde Türk adını karalayıcı niteliktedir. Sorumluları, derhal görevlerden uzaklaştırılmalı, askerseler, askerlik görevlerine döndürülmeli, yasalara aykırı davranışta bulunanlar, hemen mahkemelere sevkedilmelidir.

Türkiye'de "üç kişiden biri polistir" sözü, artık yadsınmaz, halksözü durumuna gelmiştir. Örneğin ben üç kişinin olduğu yerde dikkatli konuşma zorunu duyuyorum. Dışarıdaki söylentileri MİT'in yöneticileri bilmekte midirler acaba? Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın, Cumhurbaşkanlığı zamanında MİT adına kullanıldığı ileri sürülmekte. Eski Milli Eğitim Bakanlarından Orhan Oğuz'un raporlar verdiği iddia edilmekte. O kadar söylenti içinde, telefonların dinlenmesi, adam arkasına adam takma, Türkiye’de olağan durum sayılmalı.

Halûk Bayülken'in ve Semih Akbil'in istifasını istemiştim bir ara, hiç biri tındı mı?

Nasıl oluyor da, bazı kimseler "MİT"ten olduklarını söyleyerek, işler çevirebiliyorlar. Bir siyasi partinin yararına çalışabiliyorlar? Bu nasıl oluyor? MİT nasıl bir çıkar sağlıyor insanlara ki, vatandaş vatandaşın kurdu olabiliyor?

-Ooooooo, ondan kolay ne var? ille de para ödemek gerekmez. Çok kişi bunu "fahrî" olarak yapar. Ancak, arkasında yine bir çıkarı vardır. Örneğin, dairede müdür yardımcısıdır da, müdürün ayağını kaydırıp, yerine, müdür olmak istemektedir. Yahut, Ankara'dadır da dışarıya yani taşraya sürülmek istememektedir. Bunun için paraya mı ihtiyaç vardır? Buyurun size parasız bir ajan...

-Türkiye'de ne kadar vardır böyle?

-En az üç yüz bin...

Onun için Ecevit'in telefonunun dinlendiği haberini alınca şaşırmadım o kadar. Skandallar ülkeside olacak elbet o kadar...

14 Aralık 1973