Bu hafta sonunda TÖB-DER'in olağanüstü kurultayı var. 4 Şubat'ta, öğretmenlerin temsilcileri Ankara'da toplanacaklar.
Öğretmenler, "kıyım"ın en ağırları ile karşılaştılar, şu geçtiğimiz dönemde. Bazı bazı işi espriye vurup, "öğretmene kıyan da bir öğretmen elinden çıkmadı mı?" diyeceğim geliyor. Acının, ıstırabın espriye gelir yanı, insan bütün umutlarını yitirdiği zaman vardır. İşkencelerden kıvranan kişi de bir an gelir kahkahalar atmağa başlar.
Kim yapıyor öğretmene baskıyı? Dediğim gibi, kuşkusuz bir veya birçok öğretmen elinden çıkmış kişiler. Ancak unutmuşlar öğretmenin değerini, önemini.
Birini anlattılar: Zaten daha önce de önemli kişiydi, büyüdü, büyüdü, Bakan oldu. O gece karısına döndü:
-Eeee, hanım Bakan da olduk bak, dedi...
Dünyada, hele Türkiye'de makam diye, mansıp diye, rütbe diye ne var ki, fazla onun ilerisinde. Bakan da oldun mu tamam işte...
Türkiye'de Cumhuriyet'ten bu yana kaç bakan gelip geçti, sayabilir misiniz? Ben sayamam, birkaçını anabilirim o kadar. Bir Haşan Ali Yücel, Mustafa Necati -bunlar iyileri- daha daha Reşat Şemsettin Sirer, Tahsin Banguoğlu, Sabahattin Özbek, o da en sonuncusu. Okullarda olsaydım, belki resimlerini de görürdüm bazılarının. Ancak, Haşan Ali Yücel'in resmini de, adını da kazımışlardır kitaplardan.
Öğretmenlere "kıyım" en çok, Sabahattin Özbek zamanında mı yapıldı? Bir araştırma ortaya çıkarır gerçeği bir gün. Ancak, Özbek'in öğretmene sahip çıkmadığını rahatça söyleyebiliriz örneklerine bakıp.
Papa, ne demiş eskilerde:
-Siz hepsini öldürün, Tanrı içlerinden iyileri ayırır...
Bakanlığa, 141-142'nin söylentisi mi geldi:
-Siz bakanlık emrine alın, danıştay iyisini, kötüsünü ayırır.
Eeee, bir dakika lütfen... Bakanlık emrine almalara, yürütmeyi durdurma isteklerine Danıştay’ın 5'nci Dairesi bakar. Sayın Şerafettin Özbek -Bakanın kardeşi midir?- Danıştay’ın bu Dairesinde üye midir? kim çıkar, bunların içinden?
Danıştay dairelerinde üyeler arasında bir kapışmadır gidiyor bu sıralar... Bir üye, bir gün toplantıda şöyle dedi:
-Yahu arkadaşlar, biz bir zamanlar -herhalde 12 Marttan önce- da kararlar verirdik. Bakanlıkların Bakanlık emrine alma işlemlerini durdurur, sonra Bakanlığın savunmasını alırdık. Şimdi, değişen bir şey yok. Bakanlık emrine almalar hızlandı, biz de yürütmeleri durdurmadan vazgeçtik; yoksa yürütmeyi durdurma hakkımız elimizden alındı mı?
Üyeye kim ne cevap verdi bilmiyorum. Belki, AP'liler bile Danıştay gibi bir Anayasa kuruluşunun bu şahane usluluğu karşısında, Danıştay'la ilgili Anayasa isteklerinden vazgeçmişlerdir?
Bakanlıkta da bir tedirginlik var, doğrusu. Görevden almalar, işten el çektirmeler üst kademelere kadar vardı. Öğretmenlere haksız işlem yapmağa yanaşmayanlar, şu anda "kıyam" da sıralarını beklemekteler.
Gazeteler -kendiliklerinden sansür de koyarak- bir şey yazamaz oldular. Bu dönem geçsin de öyle yazacaklarmış. Kimbilir "neler çektik neler?” diye yazı dizileri yayınlarlar o zaman.
Sözün kısası, öğretmenim, sizler Ankara'ya gelirken genel durum yani "manzara-i umumiye" böyle...
30 Ocak 1973