AP eğilimli Genel Müdür Yardımcısı Kerim Sunusi Aksakoğlu da kıyıma uğrayınca, Bakanlıkta çok kimse şaşmıştı bu işe, Aksakoğlu dert yandı, taaa cephe iktidarının müsteşarına kadar çıkıp:
-CHP'li Bakan zamanında, olup bitenleri AP'li milletvekillerine hep ben rapor etmedim mi? Bakanlıkta ne olduysa bildirmedim mi? Bana da bu yapılır mı?
Cephe hükümetinin müsteşarı Mehmet Nahit Karaay kafası başka yerdeyken topladı kendini. Teselli etti:
-Sen kararı tebellüğ ettin mi?
-Etmedim.
-Etme, rapor al bir çaresine bakarız.
Aksakoğlu rapor aldı ya, kadrosu da bir başka genel müdür yardımcısına verilmişti. Aksakoğlu döndüğünde masasında başkası oturuyordu.
-Otursun, sen yine genel müdür yardımcısısın otur işte, bul bir yer, dediler.
-Ama sandalye yok...
-Canım sandalye önemli mi? Sen yine genel müdür yardımcısısın.
Aksakoğlu, bir sandalye bulup oturdu ya, tatsızdı. Aklı bir türlü almıyordu:
-Hem iktidar adamı ol, hem de o iktidar iş başına gelip seni uzaklaştırsın, olacak şey mi?
Kendi kendine konuşup dururken içeri "Deli Ali" giriverdi. Deli Ali, müsteşardan sonra geliyordu. MHP müfettişiydi. Eski Deli Ali yüzüne bakmadan konuştu yardımcının:
-Neydi o, filân yerde bir müdür vardı. Onu kaldırın oradan...
Aksakoğlu, şöyleydi böyleydi ya, sözünü sakınanlardan da değildi.
Karşılık verdi:
-Ama Deli Ali Bey, o müdür çalışıp duruyor, bir suçu yok, hem o da AP'li, bizden.
Deli Ali Bey'in tepesi attı. "Yapamam" diyen Aksakoğlu'na kızmıştı. Odasına gitti zile bastı, buyurdu:
-Nerde şu Aksakoğlu'nun durdurulan kararnamesi? Atın gitsin şunu. Bir yere de düşük bir göreve gitti. Gider...
MHP'liler Millî Eğitim Bakanlığı'nda kadroları kapmışlar mıydı iyice? Cephe Millî Cephe kadroda milliyetçi, ırkçı..
Geçenlerde bir eğitimci uğradı Bakanlığa, ileri gelenlerden biri sordu:
-Nasıl, kadroyu beğenmiyor musun? Bak baştan sona değiştirdik.
Bakanlığı ziyarete gelen güldü. Karşılık verme yerine Mustafa Nihat Özen'le ilgili bir anıyı anlattı.
-Mustafa Nihat Bey, bir yüksek okulun pedagoji bölümüne edebiyat öğretmeni olarak atandığında, 26 kişilik sınıfta şöyle konuşmuş:
"Çocuklar, ben bu test yönetiminin insanların yeteneklerini sağlıklı olarak ayırabildiğinden şüphe ederdim. Bugün hiç şüphem kalmadı, artık 26 tane aptalı buraya toplıyabilen bir sistemin ayırma gücüne inanıyorum."
-Eeee, aptal sözünden alınan olmaz mı? Sonra savcı ele alırsa?
Anıyı dinliyen Karadenizliler'den biri atıldı:
-Aptal, Karadenuzda Piraziz'in bir köyüdür, da...
★
Diyeceğim, cephedekiler her biri kadrolarını oluşturdu kendine göre, MHP'si bir yandan, MSP'si bir yandan.. Yakınlarını tanıdıklarını iş başına getirmede şimdiye değin görülmemiş beceri gösterdiler. MSP, elindeki Bakanlıklar kadar öbür Bakanlıkları da etkiledi. Örneğin konservatuarı da.
Konservatuarda öğrenciler "Bale" derslerinde kızlı erkekli değil, ayrı ayrı dans ediyorlar. Bale provalarında "Pas de Deux" Türkçesi "ikili adım" dedikleri dansın kesinlikle kız erkek birlikte yapılması gerek. Erkekler sanki kollarında kızlar varmış gibi bir yanda, kızlar da erkeğin kollarındaymış gibi ayrı yerde "Haremlik-selâmlık" biçiminde dans ediyorlar. Eeee, hadi bu prova, sahneye çıkıp da halkın karşısına varınca ne yapacaklar? MSP aklına uyunca böyle oluyor işte.
Karayolları Genel Müdürü Mağripoğlu Orhan Batı, Karayollarında çalışma saatlerini cuma günleri namaz saatlerine göre ayarlamıştı da, personel buna karşı çıkmıştı ya. Genel Müdür gelen imza listesini şöyle bir inceledi, yanındakine şöyle dedi:
-Zarar yok canım, Karayollarında zaten olsa olsa 300 komünist var, yoktur.. İmzalayanlar arasında yüksek dereceli memurlar da vardı.
Genel Müdür'ün yaptığı işlemin suç olduğunu söyleyenler de oldu, bunu da şöyle karşıladı Batı:
-Bunun olsa olsa üç ay hapsi var. Anayasa'nın "Vicdan özgürlüğü" maddesine göre de az bir hapis cezası ile kurtarırım yakayı...
Ondan kurtardı yakayı diyelim, programda olmadığı halde partizan bir kafayla Niğde yollarını asfaltlamasına ne diyecek?
Kim koruyacak Mağriboğlu Orhan Batı'yı?
AP'liler, MSP'lilerden ne kadar yakınıyorlar:
-Vallahi bizim kaç yılda yapabildiğimizi kısa zamanda yaptılar, bir inceleyin bakın göreceksiniz. Bunlar korkunç canım.
"Başbuğ"sa gittiği yerde ayrı kılıkta mı görünüyordu, kimi yerde "Çerkezim", kimi yerde örneğin "Afşar Türklerine dayanır soyumuz" mu diyordu?
Oy tasası Metin Toker'in "kudretli Albay"ını da mı etkiliyordu? "Tebdil" geziyordu gece Bozkurt, gündüz... Can havliyle giriyorlardı seçime cephe ortakları. Kıyamet günü sanki kimse kimseyi görmek istemiyordu. Ankara Notları'nda adlarını çıtlattıklarını yakın günlerde bir bir çıkacaklar ortaya.
Seçimlerde hileler yapacaklar, zorbalık deniyecekler, Ankara'da seçmen kartları dağıtıldı. Bir seçmene, beş kart birden gönderilmiş, kapının altından atılmış, seçmen telefon etti, "Bunun altında bir oyun var" diye, seçim sandıkları başında bekleşip kullanılmayan oyları mı kullanacaklar ortalık karardıktan sonra?.
Din, din sömürüsü derken kadrolar oluşturuluyor dedim ya. AP, MSP'ye dayanamıyormuş, MHP'den başbuğdan hoşlanmıyormuş, Süleyman Bey'e de acımak gerekirmiş, yeğeni Yahya'nın işleri onun için bir şanssızlıkmış. Boş söz bunlar. Cephenin bugününü de yarınını da biliyorlardı Süleyman Bey de, "Cepheyi" oluşturma çabasını gösterenler de. Bu oyun baştan kurulmuştu çünkü amaçları hükümeti, devleti bir yol ele geçirmekti, geçirdiler. Oyun buraya kadardı, oynadılar.
AP'lilerin 12 Ekim'den sonra dayanamayıp MSP ile ortaklığı bozacağını söylemelerine ne bakıyorsunuz?
Ankara siyasal çevreleri bu arada CHPliler bir noktada tedirgindirler, ülkeyi milyonlarca lira borç altında bırakıp, devlet, hükümet kadrolarına adamlarını yerleştirenler, yeni bir oyunu rahat düzenleyecekler. 12 Ekim'de Ecevit'in alacağı oyları avucunda bırakacak, büyük oyuna gerekçe de uyduracaklar:
-Efendim, bu cephe ortaklığı yürümedi, partiler üstü bir hükümet kurulması zorunlu, Kıbrıs sorununun çözümü için partiler üstü hükümet gerek.
CHP girmiyecek bu hükümete ama Selâhattin Kılıç, Enerji değil, belki bu kez Bayındırlık Bakanı olacak, Nahit Menteşe Enerji Bakanı taaa 1977'lere kadar bu partiler üstü hükümet Yuttu omacası" götürülmeye çalışılacak. Kulislerde yeni Başbakan'ın adı bile söyleniyor:
-Şerif Tüten, Ankara Valisi iken Kontenjan Senatörlüğü'ne getirilmişti. Sessiz sessiz oturuyor işte eski Vali. Belki bir başkasıdır tasarlanan..
Kim kuruyor kafasında böyle şeyleri? Egemen çevreler ne düşünür, bir bilebilsem..
İşçiler, köylüler, emekçiler sosyalistler, demokratik solcular, demokrasiden ve bağımsızlıktan yana olanlar, Atatürkçüler yurtseverler, faşizme karşı direnen güçlerin tüm oyunlarını oylarıyle kat kat katlıyarak bozmalıdır. Faşist bozuntularına, kayırıcılara, kıyımcılara, işkencecilere, devlet soyguncularına, katillere gerekli dersi bir kez daha vermelidir 12 Ekim'de, yoksa iş işten geçmiş olacak, yoksa 12 Mart perdesi yeniden açılacaktır yeni oyunlar için...
(19 Eylül 1975)