Siyasi Hava Yumuşayacak mı?

Ankara şimdilerde, "seçmen turist"lerle dolu. Kebapçılarda onlar, otellerde, kahvehanelerde onlar.

-Ne yersin? Bak, şiş kebap var, döner var, dolma var.

-Eh, önce bir şiş kebap yiyelim, sonra döner yerim, arkasından da dolma... Rakı olarak da Altınbaş içelim.

Milletvekili, seçmenin sözlerine gözleri fal taşı gibi açık, karşılık vermez, yutkunur... Söylenir kendi kendine:

-Hadi, şiş kebabı yedin, döner nesi, ya arkasından Adana kebabı... Altınbaş'tan aşağı da içemez... Yoooo, vallahi çekilmez bu bir oy için...

Seçmen gözlerini yummuş, kebaplara yumulmuş, ağzı dolu dolu...

-Sen hiç meragetme. Yoluna koruz biz. Seçim bi olsun da...

Milletvekili, aklı fikri şiş kebapta, dolmada...

-Vallahi güveniyorum size. Para-mara ne lâzımsa söyleyin...

-Olur, söyleriz... (Garsona) oğlum, bi ayran daha getir. Ohhh, yaşıyorsunuz vatla Ankara'da. Gel bi de bizim köyü gör.

Seçmen, hemen her partide aynı. Yani ufak-tefek farkları. Biri birine, öbürü ötekine inanmış o kadar...

Adana Cezaevi, sel baskını sırasında sular altında kalmıştı. İçerden hükümlüler, demir kapıları -herhalde demirdir- vura vura gardiyanları çağırdılar.

-Heyyyy, açın kapıları yahu, boğulacağız burada...

Siyasî koğuşta şair Can Yücel, ikide bir üst kattaki revirin neden açılmadığını, orada kalsalar daha iyi olacağını söyler dururdu. Kapı açılır açılmaz, revire fırlayacaktı Can Yücel.

-Açın şu reviri, teftiş fırçası gibi tutuyorsunuz...

Demir kapı açıldı ya, bakalım reviri açtılar mı, bilmiyoruz.

Sular çekildi neyse, hükümlüleri yine odalarına doldurdular. Bu arada olan Can Yücel'in "sardunya"sına oldu.

-Bak Can bey, bu sardunyayı yetiştiremezsiniz burada. Sizin için bir diyeceğimiz yok. Fakat cezaevi burası. Başkaları da sardunya yetiştirmeye kalkar, toprağının içine esrar ney gömerler, yaaa...

-Yaaaaaa...

Behice Boran'ın da Ankara'da "Kazıkiçi Motel”de kaktüsüne izin vermemişlerdi. "Bu, güneş görmeyen odada kaktüs yaşamaz diye.

-Peki, insan nasıl yaşar?...

Türkiye'de seçimlerin normal havada yapılabilmesi, başta sanıyorum siyasî havanın yumuşamasına, baskıların, eziyetlerin azalmasına bağlı. Eziyetler nerelerde yapılıyor, bunların bir bir tespit edilerek sorumlularının cezalandırılmasına bağlı.

Güney illerinden birinin bir ilçesinde, bir genç, başına gelenleri yazmış, resimlemiş de. Genç çocuk evine giderken yanına yaklaşan bir "Murat" taksi içinden inen dört kişi, çocuğu arabaya binmeye zorlamışlar ve kasabanın dışına tarlalara doğru arabayı hızla sürmüşlerdir. İleride ıssız bir yerde arabayı durduran saldırganlar, çocuğa "Atatürk'ün uşağı" diye küfretmişler ve hepsi birden dövmeye başlamışlardır. Çocuk orada baygın altı-yedi saat kaldıktan sonra kendine gelmiş, takatsiz durumda kalkıp yürüye yürüye evine dönebilmiştir. Yeniortam okuru mektubunda "böylece şu an zavallılaşan bir Atatürkçü de ölümden bugünlük kurtulmuş oldu" diyor. Şöyle bitiriyor mektubunu.

"Sayın Ekmekçi, olay bu. Her zaman olduğu gibi bu olayı da diğer Atatürkçülere duyurunuz ki, ölmemek için başlarının çaresine baksınlar. Başka ne diyeyim ki. Saygılar sunarım..."

Ankara Emniyet Müdürlüğü Birinci Şube Müdürü, vaktiyle kaymakamlıklar yapmış, çok değerli bir kişiymiş. Bana şöyle haber gönderdi:

-Ekmekçi'yi tanımıyorum. Şu ortam ve dönemde de gerçekten tanışmak istemem. Ancak, bu dönem geçsin, ben kendisine gidip konuşacağım. Yazdıklarının bizimle ilgili olmadığını o zaman, çok iyi anlayacak...

Ben biliyorum, olanların Emniyet yetkilileriyle ilgili olmadığını. Ancak sorgulamalar Emniyet binalarında yapılıyor çok kez. İşkence iddiaları da dolaylı olarak Emniyet'i de kapsıyor. Ancak, nerede, kime yapılırsa yapılsın, çağ dışı olan bu işlemler durmalı, durdurulmalıdır. Sorumluları cezalandırılmalıdır. Yalnız Emniyet değil ki, bunun altında kalan? Türk Silâhlı Kuvvetleri de, Türk Hükümetleri de dünya kamuoyu önünde bu iddialarla güç durumda bırakılmakta...

Seçimlerin normal düzeyde yapılabilmesi, siyasî havanın yumuşamasına, baskıların kaldırılmasına bağlıdır. Siyasî hava yumuşamalıdır.

12 Haziran 1973