CHP Genel Sekreteri Orhan Eyüboğlu, düşünüyordu:
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün karşısına şimdi mi çıkmalı, yoksa seçimden sonra mı?
Fahri Korutürk'ün Doğu Karadeniz gezisi sırasında yaptığı konuşmalar TRT'den de yayınlandı, üstüne tartışmalar başladı.
Eyüboğlu düşünüyordu:
Yüksek Seçim Kurulu'na başvurup Korutürk'ün konuşmalarının TRT'den yayınlanan bölümlerinin seçmeni etkileyecek nitelikte olduğunu bildirmeli mi bildirmemen mi?
CHP liderleri her zaman Cumhurbaşkanlarına karşı titiz davranmışlardır, olur olmaz karşılarına almak istememişlerdir.
Süleyman Bey'in genelgesini yayınlayan TRT'yi Yüksek Seçim Kurulu'na şikayet etmişler, Yüksek Seçim Kurulu itirazı yerinde görerek olayı savcılığa yansıtmıştır. Şimdi Cumhurbaşkanının konuşmalarının en sivri yanlarını yayınlayan TRT'yi bir kez daha şikayet edip mahkemelik mi olacaklardı?
Önce kulak arkasına atmak istediler, Korutürk'ün sözlerini aldırmazdan geldiler. Ancak başbuğun organları "Devlet", "Ortadoğu" çoktan yorumlamaya başlamışlardır, "Korutürk, CHP'ye oy verilmemesini istedi" diye. Korutürk de bir açıklama yapmıyordu sözleriyle ilgili...
Korutürk'e ilk tepki Behice Boran'dan geldi. Öbür sol parti liderleri de eleştirdiler Korutürk'ü. CHP de "Ağır ol da molla desinler" havasını üstünden attı atacak.
Gerçekte, Korutürk'ün MC'yi destekler biçimdeki tutumu, kamuoyunda kendisine zarar veriyor. Aydınlıktan uzaklaştıkça, tarafsızlığa dür şen gölge büyüyor.
Hadi diyelim TRT'nin, TRT'dekilerin yasalar içine girecekleri yok, "Cephe düşerse bizi de kulağımızdan tutup atarlar. Aman cepheyi düşürmeyelim. Propaganda olacak ne varsa yayınlayalım" diyebilirler. Yansız, partilerüstü olması gereken Korutürk'ün Anayasanın, yasaların inceliklerini düşünmesi gerekmez mi? Fuat Bayramoğlu'na bir şey demek istemiyorum. Bayramoğlu da, başkaları da Korutürk'ü ne denli etkilemek isterlerse istesinler, Korutürk'ün bunları değerlendirmesi, bunlara uymaması gerek. Yasaların incelikleri dedim, bizde seçim yasaları bunların başında gelir, örneğin, çok kimse Yüksek Seçim Kurulu'nun çalışma yöntemlerini önemsemez. "Nasıl olsa bütçesi Adalet Bakanlığı bütçesi içinde görüşülüp kabul ediliyor." der geçer. Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa içinde bağımsız bir mahkemedir. Bir özelliği seçimler sırasında zarar gören herkesin, bu mahkemeye başvurabilmesidir. Ancak, Yüksek Seçim Kurulu, kendisine başvurulmadan hiçbir yanlışlığı düzeltmez, yasalara aykırı bir davranışı engelleyemez. Onun için seçim yasalarına, yasaklarına aykırı tutum ve davranışların Yüksek Seçim Kurulu'na yansıtılması zorunludur. Düzeltilmesi için Korutürk'ün konuşmaları ve onları yayınlayan TRT de gitmeli seçim kuruluna.
1969 seçimleri sonundaydı. Yüksek Seçim Kurulu'nun yayınladığı seçim sonuçlarını inceleyen bir yabancı profesör, o sırada Ankara'daydı. Profesör, seçim sonuçları rakamlarında tutarsızlıklar görmüştü, telefonda Yüksek Seçim Kurulu yetkililerini aradı, görüşmek istedi, görüştü de. Kendisine anlatıldı ki seçim sonuçları ile ilgili rakamlar matematiksel değil, hukuksal sonuçtur. Yani Yüksek Seçim Kurulu kendisine başvurulup "Burada yanlışlık var" denilmeden bunları inceleyip düzeltilmesini sağlayamaz. Bizde seçimlerle ilgili yöntemler düşünülürken, hukuksal sonuca önem verilmiş, bunun matematiksel sonuca yaklaştırılması öngörülmüştür, yabancı profesör teşekkür edip ayrıldı.
Son günlerdeki uygulamalara bakalım, Yüksek Seçim Kurulu CGP ile MP'nin Senato üçte bir yenileme seçimlerine katılamayacaklarına karar verdi. TRT, MP lideri Kargılı'nın haberlerini hemen kestiği halde, CGP'nin haberlerini yayınladı durdu, DP ile CHP ayrı ayrı itirazda bulunup "Bu nasıl şey?" deyinceye kadar. Yüksek Seçim Kurulu bu itirazları görüşüp karara bağladı. CGP'nin seçim haberleri de radyodan yayınla- namazdı, öyle oldu.
Süleyman Bey'in genelgesinin radyodan yayınlanmasını da seçim yasakları içinde gördü, bu genelgenin bir başka yönü de var. Başbakanlığın genelgesi basına ve TRT'ye Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü aracılığı ile dağıtılmıştı. Basın ve Yayın'da TRT'nin eski haber yöneticileri var. Basına verdikleri gibi, genelgeyi TRT'ye de verdiler, yahut telefon ederek "Bizde şöyle bir genelge var aldırın" dediler, eh TRT de zaten teşne...
Basın ve Yayın Genel Müdür Vekili Doğan Kaşaroğlu ile konuştum bu konuyu:
- Sizin yaptığınız TRT'yi suça itmek değil mi?
-Hayır, değil hayatım, eğer biz genelgeyi kendi arabamızla dağıtsaydık, yahut genelgeyi haber yapıp, öyle verseydik, biz de suça ortak olmuş olurduk, biz "Al bu genelgeyi yayınla” desek bile TRT kendi sorumluluğundan kurtulamaz.
Anladım var bir incelik işin içinde...
Süleyman Bey’in Romanya gezisinde ne incelikler göreceğiz bakalım. Bir de seçim öncesinde Cephe Hükümetinin yaptığı kıyımlar, beğenmediğini, kendinden olmadığını sandığını kıyıp durmalar. Komandoların sokak ortasında adam dövmeleri, sayın Korutürk bunların üstünde dursa ya…
★
Ağustos sonu, ODTÜ’nde, öğretim üyesi kıyımının sonudur, birkaç güne kadar, kimlerin görevlerinden alındığını göreceğiz, ODTÜ’ndeki görevinden istifa eden öğretim görevlisi Oral Okay, Rektöre, sonbaharda üniversitenin alacağı durumu hatırlatmış, 750’den fazla öğretim görevlisi, buna karşılık dersaneleri boş bir üniversite... Bu, Eşrefin Abdülhamit için yazdığı dizeleri yansıtıyor.
Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi
Gitgide zulmetmeye elde ehali kalmıyor…
(28 Ağustos 1975)