Uykusuz Gece...

Seçim gecesini çok kimse gibi biz de uykusuz geçirdik. Ömrümde bu kadar rahat, uykusuz gece geçirmedim. Bütün kadro gece bürodayım Gece yarısından sonra, sabaha karşı büroya gelen Yeniortam okurları dostlar, illerden gelen sonuçları merak edenler insana uyku aratmadı ki... Büroya gelenler arasında konuşmalar:

-Figaro gazetesini gördünüz mü, Demirel biraderler için "Dalton kardeşler" diyor. Dalton'ları biliyorsunuz değil mi?

Evden bir telefon:

-Ben, Eylemle Özlem'i alıp babamlara gidiyorum. Bizi oradan ara haber ver...

-Olur.

Yenigün'den Cemalettin Ünlü, put gibi karşımda. Geçirdiği, gördüğü seçimler onu öyle tecrübeli yapmış ki...

-Yok kardeşim, ben son oy gelene kadar beklerim. Neme gerek...

Evet, bu seçim 1957 seçimlerine benzedi başlarda. Örneğin, 1957 de de CHP önde gidiyordu. Taaa, geceyarısına kadar. Geceyarı- sından sonra, ufak ufak rakamlar gelmeye başlamıştı. Ve o zamanki iktidar partisi DP öne geçmişti. Fakat, bu seferki ile tamamen aynı değil, o zaman iki parti vardı. Bu sefer parti sayısı çok. O zaman köylerden gelen sonuçlar DP’ye oy kazandırmıştı, bu sefer pek öyle değil. Daha çok CHP’ye kayma oldu, AP bölündükçe bölündü…

Ziyaretçiler, oturup kendi aralarında konuşuyorlar:

-Bu, bir demokratik ihtilâl azizim…

Nasıl da vefasızlarmış, dedi biri, “Sermaye, hemen yeni iktidara yaranma yolları arıyor, farkında mısınız? Ecevit’e gelen tebriklerin.”

Seçimlerin getirdiği sonuçlar tartışılıyor büroda bir yandan Türkiye'de 1950'den bu yana ikinci kez, bir iktidar oylarla kayıyor. Ayrıca, bir siyasi parti kendi liderini demokratik koşullar içinde ilk kez değiştirdi. İnönü'yü alaşağı etti. Yerine gelen liderin partisini iktidara götürebileceği örneği çıktı ortaya. Şimdi anlaşılan yeni bir örneği göreceğiz. Süleyman Bey'in partisi içinde, kendi partililerin oylarıyla partisinin başından uzaklaştırılacağını. Önümüzdeki dönem bunu izleyeceğiz galiba. Süleyman Bey yıkılırken, kof bir efsaneyi de, kendisiyle gelen -lâf ebeliği efsanesini de- yutturmacılığı da birlikte götürüyor, götürecek anladığım kadarıyla...

CHP'deki oy patlaması efsane değildi. Hayal değildi, olayları yakından izleyenler için. Bunu ilk Zonguldak gezisinde sezdim. Bülent Bey inanamadı ama sevindi, birkaç gezisinden sonra "tamam" demişti. Bu patlamada, 12 Mart sonrası olaylarının işkencelerinin rolü vardı bana göre. Analar, babalar vardı, bunlar oy kullanacaklar, çevrelerini etkileyecekti kuşkusuz. Aklı başında sosyalistlerin tutarlı davranışları daha demokratik bir özgürlük ortamı yaratılması için CHP ile bütünleşmeyi düşünmeksizin onu oylarıyla desteklemeleri, demokrasi tarihine yeni bir sayfa açtı gerçekte. Görevlerini yapanları kutlamak gerek.

Büroda sabaha kadar, size seçim haberleri ulaştırmak için ışık altında seve seve çalıştık. İstanbul'daki arkadaşlarımız da öyle. Işık altında Türkiye'de sabahlayanlar var başka. Onlar tutukevlerinde, cezaevlerinde -oralarda ışıklar söndürülmez- ışık altında uyurlar. Uyunabilir mi ışıkların, floresans lâmbalarının işkenceye dönüşen aydınlığında? Öyle uyuyorlar işte.

Seçim arefesindeydi. Büroya iki genç adam geldi. 8 Ekim tarihli Yeniortamı'ı istediler. Sordum:

-Neresi için istiyorsunuz?

Sustular, birbirlerine baktılar.

-Allah Allah, parasıyla değil mi? İstiyoruz. Öyle emrettiler bize...

Dur bakayım, dedim içimden. Herhalde bize bir tekzip filân var. Gazeteyi çıkarıp baktım. Gün görmüş yazar Nimet Arzık, dayanamadı oturduğu yerden, gelen delikanlılara:

-Kuzum, siz MİT'ten olmayasınız... deyiverdi. Kıpkırmızı geçtiler. Tamam anlaşılmıştı.

Verdik gazeteleri, gitti delikanlılar. Yazıda şu vardı aşağı yukarı. İşkence yapanlar bağışlanacaklar mı yani? Bunlar teşhir edilip, bir daha işkence yapılmayacağı sözü verildikten sonra bağışlanabilirler ancak. MİT, kendine af çıkacak mı çıkmayacak mı diye merak etmiş demek. Yeniortam'ı onun için arattırmış...

Seçimler bitti işte. Görevlerini yapanlara kutlu olsun.

16 Ekim 1973