Cephe, Dalokay'ın Rüzgarını Çalıyor

İki vali konuşuyorlardı. Biri şöyle dedi:

-Benim ilimde Vedat Dalokay gibi bir Belediye Başkanı olsa, her sabah ona çiçek götürür, teşekküre giderim.

Valilerin adlarını neden vermediğimi bilir okurlar.

Vedat Dalokay, birkaç gün önce bir akşam CHP'li bazı milletvekilleriyle birlikte Ankara gecekondularını dolaştı. Akşamdı, kahveye doluş­muş, çay kahve içen, oyun oynayan gecekondulular, oyunlarını bırak­mışlar, gelenleri dinlemeye başlamışlardı. Orada en çok kalabalığı Ve­dat Dalokay coşturdu. Dalokay soruyor, gecekondulu köylüler karşılık veriyorlardı:

-Ben oylarınızla gelmiş Belediye Başkanıyım. Size hizmet etmek is­tiyorum. Fakat beni engelliyor Millî Cephe iktidarı. Bir an düşünün, di­yelim ki Ankara işgal altındadır. Belediye Başkanı olarak, bu kentin ço­cuklarına süt sağlayabilmek için bin tane inek getirmek istiyorum. İnek­ler Ankara'nın dışına kadar getiriliyor. Ankara'yı işgal altında tutanlar, ineklerin Ankara'ya getirilmesine, çocuklara süt verilmesine engel olur mu?

Gecekondulu işçiler, köylüler bir ağızdan bağırdılar:

-Engel olmaaaaz, düşman yapmaz bunu.

-Peki, yine diyelim Ankara işgal altındadır. Boş bir arsayı park ya­parak, gecekondularda oturanların da çocuklarının eğlenmesini sağla­mak istiyoruz. Düşman komutanı, buna engel olur mu?

İşçiler, köylüler bir ağızdan bağırdılar yine. Kahve yıkılıyor sanırsı­nız:

-Engel olmaz, düşman yapmaz bunu. Niye yapsın?

Vedat Dalokay, sürdürüyordu konuşmasını:

-Ama Millî Cephe iktidarı engel oldu bunlara. Süt projem yok oldu benim artık. Maliye Bakanlığı'nda biri, bir katır tekmesi savurdu süt gü­ğümüne. Süt güğümü devrildi. Bu MC iktidarı, halka düşman halka...

Vedat Dalokay, heyecanlıydı. Sürdürdü konuşmayı:

-Gidecek olmasalar devlet kurumlarını bu kadar yıkamazlar. Bir da­ha dönmemek üzere gideceklerini bildiklerinden, ne bulurlarsa yıkıyor­lar... Tıpkı...

Vedat Dalokay'la gecekondularda yaptığı konuşmalardan sonra Belediyedeki odasında konuştuk yüzyüze...

-Gümüşhane'ye gidip orada halkla konuşmayı düşünüyor musu­nuz?

-Düşündüm. Geçen gün Genel Başkan Ecevit de aynı soruyu sor­du. Fakat azizim, benim Ankara dışına çıkabilmem için Validen izin al­mam gerek. Gümüşhane'den AP adayı olan Ankara Valisi, benim Gü­müşhane'de konuşmam için, Ankara’dan ayrılma izni verir mi?

Taaa, ne zaman konmuş bir yasa hükmü. Örneğin, Belediye Baş­kanı, Esenboğa Havaalam'na gidemiyor, Vali izni olmadan. Ama, gidi­yor. Her an da izin alınmaz ya. Yasa hükümleri nasıl eskimiş bakın...

Vedat Dalokay, anlatıyor boyuna:

-Onsekiz ay Şerif Tüten'le çalıştım. Bir hırgür çıktı mı? Ömer Naci Bozkurt gelir gelmez, bütün yapmak istediklerimi engellemeye başladı. Öyle bir izlenim uyandıracaklar ki, "Bakın görün, CHP'li Belediye çalış­mıyor, işte..."

Çok üzgündü...

-Benim yelkenimdeki rüzgârı çaldı MC, pupa yelken gidiyorduk. Rüzgârı çalan herşeyi çalar...

Sonra gülerek, Ömer Naci Bozkurt'a getiriyordu sözü:

-Eğer seçilmez, dönerse Ankara'ya sokmıyacağım. 20 bin kişinin oyunu alamıyan benimle konuşamaz, diyeceğim. Yok, Senatör seçilir­se o zaman onu Mehmet Feyyat'a havale edeceğim. Cephe, Bozkurt'u bakan yapmaya kalkarsa, o zaman da Genel Sekreter Eyüboğlu hesa­bını görür...

Vedat Dalokay, özellikle gecekondularda çok etkili. CHP yöneticileri Dalokay'ı, seçim propagandaları boyunca Ankara'da konuşturmalı, rad­yodan konuşturmak ki, dinliyesiniz...

Antalya Belediye Başkanı Selâhattin Tonguç'la hiç karşılaştım mı, bilmiyorum. Bu yıl düzenlediği, "Antalya Festivali" şimdiye değin düzen- enen kentsoylu şenliklerinden değişikti hayli. Açık oturumları, toplantı­ları öyle gösteriş arıyanlar değil, gerçekten sanatı halka yaymak, götür­mek istiyenler, izlediler. Konuştular. Başkan da onlar da, oldukça olum­lu bir izlenim bıraktı. Önceleri, kapalı salonlarda cici beylere, bayanlara sunulan eğlenceler bu kez, gecekondulara taştı.. Halk hiç para verme­den izledi eğlenceleri. Böyle anlattılar, gidip dönenler. Ondan, söz et­mek istedim Selâhattin Tonguç'tan.

Antalya Belediye Başkanı Selâhattin Tonguç festivali, neden bil­mem "Cephe'nin festivali 'ni de anımsattı bir an. Yapılacak büyük se­çimdeki festivali. Onun da seyri mutça, yani bedava. Gözlerinizin önü­ne getirin bir...

Karikatürcü de, filmci de değilim. Süleyman Bey'i tam kaçıp, göz­den uzaklaşacağı sıra köşe başında görülmüş biçimde çiziyorum ka­famda. Süleyman Bey, tam oradan da sıyrılıp kurtulacağı sırada, biri bir başka köşeyi dönerken yakalıyor:

- Gördüm, vallahi o...

Vedat Dalokay'ın yelkeninin rüzgârı mı iten. Nasıl da kaçıyor.

Çizince, rüzgârı da çizmek gerek...

Antalya Belediye Başkanı Selâhattin Tonguç'un düzenlediği festi­valde Vali yokmuş, örneğin, anlattıklarına göre, düzenlenen açık otu­rumlarda dinleyicilerin en başında ön sıralarda o "Müdiran" dediğimiz takımda yer almıyormuş. Antalyalılar plâja yüz kuruşa girebiliyorlarmış. Çay elli kuruşmuş..

Dalokay'la konuşmamıza döneyim. Ankara'dan tüm Türkiye'yi göz­lerinin önünden ayırmıyor bir bakıma, "Biz kazanacağız" diyor, "Senato seçimlerinde".

Öbür partilerin özellikle MSP'lilerin durumlarını sordum:

-MSP azizim, merkebe benziyor -suç olmasın diye eşek demiyor galiba- merkep, nasıl dağda bayırda keçi yolunda tıkır tıkır gider, asfalt gelince yürümez ayağı kayar tökezler, çağdışı olmuştur artık. Büyük kentlerin, asfalt yolların aracı değildir..

Dalokay'la bir başka gün, Bahçeler Müdürlüğümdeki çalışma yerin­de konuştuk. Çalışmalarını gözledim.

-Sigara paketlerinin arkasına proje çiziyoruz azizim. Öyle çalışıyoruz.

Bahçeler Müdürlüğü'ndeki koltuklar, Kızılay'daki "Dilek" apartmanın­dan getirilmiş. Dilek apartmanı, eski başkanın lüks odasının bulunduğu apartman. Gömülen koltuklar...

Eski başkanın lüks bilmem ne dairesinden gelen koltuklar, eski ma­sayla, "altı kaval üstü şişhane" havası veriyor odaya. Ama hiç batmıyor çelişmeler.

-İçimde öfke var, diyor, bir şey yapamamanın öfkesi..

Ankara kocaman bir cezaevi, Dalokay'ı da oraya hapsetmiş sanki cephe. Zindanda bir ozan düşünün. Satırlara döküyor öfkesini. Dalokay da konuşuyor. Hem de işin, eylemin içinde, öfkeli.

Harun Karadeniz'in adını Gazi mahallesinde havuz kadar minicik bir parka verdi diye, gericiler, tutucular kıyameti kopardılar. Hücumlar Be­lediye Meclisi'nde, AP'lilerden geldi. Şöyle konuştu Dalokay:

-O gençliğin öyle bir simgesi ki, mezarında bile çiçeklere, ağaçlara devrimci türküler söylüyor. Atatürk hayatta olsaydı, hasta haliyle Dol- mabahçe Sarayı'ndaki yatağından çıkar, Harun Karadeniz'in cenaze tö­reninde bulunurdu. Çünkü Harun Karadeniz, Atatürk ün kafasındaki gençlikti...

Komandolar, "Harun Karadeniz Parkı" yazılı teneke levhayı, her gün boyuyorlar, yazıları okunmaz biçime getiriyorlar. Vedat Dalokay, onlar bozdukça yeniden yaptırıyor, levhayı yerine taktırıyor..

(14 Eylül 1975)