Arpa, Buğday Çeç Olur

Sarıobalı Asaf'ı Gencali köylüleri vurdu. Kurşun göğsünden girdi, içerde kaldı. 30-35 yaşlarındaki Asaf, şimdi Numune Hastanesi'nin gö­ğüs cerrahî bölümünde yatıyor. Sarıoba köyü Polatlı'nındır. Sarıoba kö­yünün 27 bin dönüm toprağı, bir, yahut birkaç ağanın... Ayaş'ın Gencali köyü de Sarıoba'ya yakın. Ağalar, toprağı bir zaman Gencali köylüleri­ne ekip biçmeleri için vermişler. Gencali köylülerinden biri ağalardan bi­rini mi dövmüş ne olmuş, ağalar kızmışlar Gencali'lere. Bu kez topraklarını 6,5 milyon liraya Sarıobalılara satmışlar, Gencalililer buna içerlemişler, iki köy arasında kavga başlamıştır. Sarıoba'lı il genel mec­lis üyesi Asaf'ın vuruluşu işte bu gerginlik üzerine...

Biz, Sarıoba'ya bağlı değil, Polatlı’ya oradan Beylikköprü'ye gidiyor­duk. Sarıoba'lı Asaf'ın vuruluşunu ben sonradan duydum. Cahit Kayra, Ercan Bilgin bir arabadaydık. Öbür arabada Uğur Alacakaptan, Önder Sav, İbrahim Öztürk.. Beylikköprü'de köylülere yapılan zulmü yerinde inceliyeceğiz... Beylikköprü.

Karakolu, köyün hemen girişindeydi. Köylülerle konuştuktan sonra karakola uğradık. Biz, grup diye karakolun girişinden dalınca, bir jan­darma içeriye, karakol komutanına haber vermeğe koştu Uğur Alaca­kaptan:

-Başıbozuklar geldi... diye haber vermeğe gidiyor, dedi.

Akşam yaklaşıyor, iftar saati geldi gelecek. Jandarmalar, minik mi­nik domatesleri yıkayıp, yemek masasının üstüne dizmişler, kıpkızıl kı­zarıyor mu? Tayınlarda duruyor, yanında.

CHP Ankara Milletvekili Önder Sav, Cahit Kayra, Uğur Alacakap­tan, Ankara il merkezinden Ercan Bilgen ve bir arkadaş daha. İbrahim Öztürk’ü, kaymakamla konuşması için Polatlı’da bırakmıştık.

Karakol komutanı astsubayın yüzü kül gibiydi. Odasına girdik İlk sözü Önder Sav aldı:

-Köyde, bazı olaylar olmuş. Bu yörenin milletvekilleri olarak, duru­mu yerinde incelemeye geldik. Durumu bir de sizin anlatmanızı istiyoruz... dedi.

-Siz bilgiyi köylülerden almışsınızdır, bana ne soruyorsunuz?., gibi­sine, bakıp sordu astsubay...

Köylülerle konuşmuştuk. Köylüler, jandarmanın kendilerine kötü davrandığını, Ankara'dan gelen jandarma yüzbaşısının ağıza alınmıyacak sözler söylediğini, muhtarın oğlunu tokatladığını anlatmışlardı. An­kara'dan gelen jandarma yüzbaşısı:

-Ben Kızıldere'de de bulundum... gibilerden sözler etmişti.

Astsubay, konuşmaya başladı. Köylü cahildi. Kahvede ileri geri ko­nuşuyordu. Zenginlere karşı çıkıyordu. Halbuki, onun gözünde zengin de vatandaştı, köylü de. Bir de düzen vardı, bunu korumak göreviydi.

Beylikköprü'nün zenginleri, ağaları, başlıcaları "Bıyıkoğlu'ları"ydı. El­lerinde tapuları yoktu ama, yıllar ve yıllar boyu hazine toprağını sürüp işlemişlerdi. "Zilyetlik" yoluyla onların olmuştu topraklar. Pek olmuş da değildi, daha mahkemedeydiler. Mahkemeyse yıllardır sürüyordu.

Beylikköprü'lü gençler, hâzinenin olduğu saptanan ve mahkeme ka­rarına bağlanan bir parça toprağı sürmüşlerdi. Bıyıkoğlu'ları, öbür ağa­lar hemen kaymakamlığa başvurmuşlar, -kaymakam o gün yoktu- tahri­bat kâtibinden girişimi durdurma kararı almışlar, ayrıca Ankara Valisi ne başvurup Ankara'dan da jandarma getirtilmesini sağlamışlardı..

Köylüler anlatıyorlardı:

-Jandarma komutanı -içkiliydi- ben buraları size ektirmem... dedi. - Sırmalarını gösteriyordu- eğer ektirirsem, bunlar bilmem neyimin nere­sinde bitsin...

-Toprak devletin. Bu saptandı. Geçen yıla kadar ağalar ekiyorlardı, bu yıl da biz ekeceğiz..

Köyde, bundan önceki karakol komutanı için de 30 dönüm toprağın ekilip kaldırıldığı, gelirinin komutana verildiği ileri sürülüyordu. Bu ekilen yerin adı "Ada". Adına ekilip kaldırılan komutan da "Mehmet Çavuş". Toprak, ağanın değil mi, kime verirse verirdi...

Ağalar başvuruyor, Ankara'dan jandarma gelip köy kahvesini bası­yor. İleri geri konuştu dediklerini karakola tıkıyor.

Bıyıkoğlu'ların el koydukları uçsuz bucaksız topraklarda komando eğitimi de yapıldığı doğru mudur? Bıyıkoğlu'lar CGP'li, öbür ağa Yavuz Sakarya ile İhsan Doğan, MHP'li imişler, öyle mi? CGP’li komando besliyerek, "Cephe"ye katkıda mı bulunuyormuş?

Köy kahvesi mühürlü olduğundan, köylüler kahveye giremiyorlardı.

Mühürün mumunu sökmüşlerdi, ama kapalıydı. Hiç köy kahvesi -yirmi yıllık kahve- mühürlenir mi? Köylü nereye gidecek? Sordum, anlattılar. Jandarma da kahveye gelmiyormuş.

Hey, jandarma hey... Demokrasi ile birlikte girdi tartışması politika­ya. 1950'lerin jandarma anlayışı, kafası hortlamış, cepheyi omuzlamış ne haber?

Sakarya ırmağını geçiyoruz köprüden. İki yanı uçsuz bucaksız dev­let toprakları. Mustafa Kemal Türk halkıyla, buralarda, düşmanı kovmak için savaşlar vermiş, başarıya ulaşmış. Sonra ağalar konmuş toprakla­ra, yerleşmiş. Egemen güçler de desteği, kendinden yana. Bendeki umut da halkın bilinçlenmesi gitgide. O kadarcık, ama azımsamayın.

Türkoğlu Çiftliği Polatlı’ya kırk kilometre kadar uzaklıktadır. Türkoğlu Ali Ağa, Kurtuluş Savaşı'nda Sakarya Savaşı olurken Mustafa Kemal'e yardım mı etmiş? Üç ay beslemiş mi orduyu? Ben olsam, ben de bes­lerdim. Mustafa Kemal severmiş Ali Ağa'yı. Oğlu Mahmut Türkoğlu, AP'li.

Çiftliğe uğrayıp ayran içtik. Cahit Kayra, bir de Ercan Bilgenle birlik­te. Mahmut Türkoğlu sordu Ercan'a:

-Durumlar nasıl, ne var ne yok?

-Ne olacak, iktidara geleceğiz, kamulaştıracağız senin toprakları.

Türkoğlu, "Alın da ben de kurtulayım" der gibi baktı. Dertliydi torun Türkoğlu Mahmut. Vehbi Koç yakın arkabalarıydı da, şu karşıdaki aracı -ona telefon ederek- verdirtebilmişlerdi. Hiçbir şeyin parçası bulunmu­yordu doğru dürüst. Yediği önünde, yemediği ardındaydı ya, ne fayda, tatsızdı. İlerde sığırlar gözüküyor, Türkoğlu, korkup ne etmiyelim diye köpeği kovaladı. "Hoşttt ulan..." Ağa torunu uykudan yeni kalkmıştı gali­ba. Gerinerek duruyordu ayakta. Ayranları içip ayrıldık. Ercan Bilgen buralardan. O da ağa çocuğu. Ama, nesi varsa bırakmış köylülere. Ra­hat...

Ali Ağa'nın bir öyküsünü anlattılar, burada. Çiftliğin yakınındaki köy­de bir köylü ölmüş, kimse cenazeyi kaldırmamış. Üç gün geçmiş. Ali Ağa'ya haber etmişler. "Aman ağa, üç gün oldu, şu ölüyü kaldıralım" di­ye. "Peki" demiş, Ali Ağa. Cenazeyi getirmişler, taşın üstüne koymuş­lar. Ali Ağa cenaze namazını kıldıracak.

"Allahu ekber" dedikten sonra, secdeye varmış, başını yere koy­muş. Köylülerden biri, yaklaşıp kulağına eğilmiş...

-Ağa, öyle olmıyacaktı. Secdeye eğilmek olmaz cenaze namazın­da.

-Bu ölü kaç gündür bekliyor?

-Üç gündür..

-Üç gündür bekliyen ölünün namazı böyle kılınır, gelin secdeye..

Çiftliğin yakınında Mustafa Kemal'in savaş sırasında kaldığı evi mü­ze mi yapmışlar? Onu gezmediğimize üzüldük.

Hey koca Mustafa Kemal heyyy.

Yolboyu, Ercan anlattı. Bu uçsuz bucaksız toprakla da bir toprak düzeni de yoktur. Yani kim güçlüyse o eker, kim güçlüyse o biçer. Örneğin, biri gelir tarlaya buğday eker. Az sonra birkaç gün sonra bir baş­kası aynı yere arpa ekebilir. Biçmeye gelince, erken kalkan gücü yete biçer. Ekinler gök iken biçilir çok kez. Buna anız denir. Topraksızlar bekliyedursun toprak reformunu. Cephe Hükümeti engeller ha engeller reformu günden güne. Nasıl mı engellerler? Ohooo, binbir yolu vardır engellemenin. Gönlü olsa reform yapmağa, tekeden süt çıkarmaz mı?

Cahit Kayra, Beylikköprü köyünden ayrılırken köylülere öyle dedi.

- Bu düzeni değiştirecek hükümetler gelirse sizin çileniz biter, yoksa bitmez.

- Köylüler bir ağızdan "biliyruz" dediler...

(12 Eylül 1975)