Sunay Çok Kızmıştı

Senato'daki görüşmelerin, bu denli hücumların belli sonuçlar vereceği kestirilmeliydi. İsmet Paşa gibi tarihsel kişiliğe bürünen birinin, demokrasi yanlısıysa, bir Cumhurbaşkanını bu denli yaralamaması gerekirdi doğrusu. Ya Feyzioğlu?.. O da Sunay'ın "seçim istemiyorum dediğini yayıp durmamış mıydı? Kontenjan senatörlerinin aleyhinde nasıl kulisler yaptığını duyuyordu Çankaya'da oturduğu yerde. Ve deliye dönüyordu. Ağır, onması zor bir yara almış da, kıvranıyormuş gibi bir hali vardı. Konuşmuyor, bağırıyor, inliyordu adeta. Nihat Erimler, Cihat Alpan'lar kendileri gelmişlerdi:

-Paşam, en iyisi sizin sürenizin uzatılmasıdır... demişlerdi. Sunay, ortada dört dönüyordu, bağırıyordu:

-Son dakikaya kadar beni tahrik ettikten sonra bu yapılır mı, söyleyin Allahaşkına...

Vefa bu muydu? Kontenjandan seçmiş getirmiş, bakan yapmıştı bazılarını. Durup, durup bunu düşünüyordu:

-Beni kötü hırpaladılar, kötü... Oy vermemek başka şey, vermesinler istemem... Fakat, bana bu yapılır mı bana ha...

Sunay'ı ziyarete gidenler, sanki konuşmuyorlar, onu seyrediyorlardı.

Süleyman Bey'le Bülent Bey birbirlerine baktılar. Ev sahibinin sinirli zamanında kapı çalmış konuk gibiydiler. Ne deselerdi?! Tam karşısında da Ali Galipzade Turhan Bey oturuyordu. Bütün işleri bozan da o değil miydi? Niye getirmişlerdi ki onu? Onlar getirmemişti ki, kendisi takılmıştı. Takılırken de herhalde:

-Sunay'ı eskiden tanırım. Ben de katılayım ki, sonra orada yaptığınız konuşmaları açıklarım merak etmeyin... dememişti.

Turhan Bey neden katıldığını çok iyi biliyordu. Süleyman Bey'le Bülent Bey'in nasıl tongaya düştüklerini görmesi gerekti, seçim konuşmaları için... Devreye de zaten hayli zor girmişti. Turhan Bey'le konuşmanın hayli zor olduğunu bilen Süleyman Bey, dört kez:

-Çok meşgulüm, kabule imkân yok... demiş, fakat nasıl olduysa sonunda kabul edip kısa da olsa görüşmüştü. Eee, işin bir de protokolü vardı hani, gelene gitmemek olmazdı. Çocukların evcilik oynamaları gibi, ikinci kat meclis salonunda karşılıklı odalara habire gidip gelmişlerdi. Turhan Bey, Süleyman Bey'le konuşmuştu. Bülent Bey'le ne bulup konuşmalıydı. O da bulundu.

-Süleyman Bey, neler diyor, neler?

-Ne diyor?

-Geleyim de anlatayım...

-Eh, gel bakalım.

Devreye böyle girilirdi doğrusu.

Herkes kafasından birşey geçiriyor, "Hay Allah, tam da adamın aksi zamanına çatmışız" diye, Sunay'ı seyrediyordu.

Sunay:

-Sebeb-i ziyaretiniz... gibilerden Süleyman Bey'e baktı.. Süleyman Bey, Bülent Bey'e baktı. Turhan Bey, tavana bakıyordu galiba. Parmak hesabı yapar gibi oynuyordu, oynatıyordu parmaklarını...

"Böyle böyle efendim..." dediler Cumhurbaşkanına.

-Biz bir aday bulduk. Anayasa Mahkemesi Başkanı Muhittin Taylan... Fakat bir küçük eksiği var, kontenjandan Senato'ya atıyacaksınız.

Dört dönüyordu ortada Sunay; yaralıydı. Kontenjan der demez, kanı başına çıkıyordu. Bir tane daha mı, Allah göstermesin...

-Anlamadım ne dediniz?

Bu Turhan Bey'i ne diye getirmişlerdi sanki? Adam ona baktığı sıralarda deliye dönüyordu. Turhan Bey'e yan yana bakıyor, derin bir soluk aldıktan sonra dolaşıyordu. Dalgın, süzgün bir hal alıyordu bazı bazı. Yatıştırmanın olanağı yok gibiydi.

Süleyman Bey'le Bülent Bey, göz göze geldiler. Bülent Bey, göz mü kırptı, yoksa Bülent Bey'in tikini Süleyman Bey mi öyle sandı. Bu göz kırpmanın anlamı şu olabilirdi:

-Siz çıkın, ben kalayım. Bir daha deniyeyim.. Süleyman Bey:

-Eh, bize müsaade... dedi, Turhan Bey'e içinden:

"Kalk bakalım, başımızın belâsı" der gibilerden baktı. Turhan Bey, hiç oralı değildi, tavana bakıyordu. Onlar çıktılar.

Bülent Bey ısrar etmek istiyordu. Sunay, karşılık veriyordu:

-Israr etme Bülent Bey, kontenjanı çalıştırmam. Ha, bak bir şeyi yaparım. Ben ayrılınca Tekin Arıburun yerime gelip oturacak ya vekil olarak. Yayınlayacağım bildiride bunu açıklarım, onun kontenjandan atama yapabileceğini, onun da Cumhurbaşkanı seçilebileceğini belirtirim. Başka türlü üstüme gelme...

-Ne olur atasanız...

-Bak seni severim üstüme gelme..

Hay Allah, ne olacaktı şimdi? Ayrıldılar Çankaya'dan. Süleyman Bey, Meclis'in ikinci katına odasına, Bülent Bey de. Turhan Bey'i ise Ferit Bey bekliyordu. İyi gidecek miydi bakalım işler...

28 Mart 1973