"Acının Duvar Yazıları"

Sabah dişlerimi fırçalamadan çıktım evden. Ayıp olmasa traş da olmayacağım, yüzümü de yıkamayacağım.

Pazar günü, Kızılcahamam'a Fakir'i ziyarete gittik. Adalet Ağaoğlu ile karısı Muzaffer Baykurt da gitmişler daha önceden. Bizim arabada, Rıfat Ilgaz, Kemal Çukurkavaklı, Tonguç Baykurt, Mehmet Özgüçlü vardı. Görüşme için içeri girdiğimizde Fakir, demirlerin arkasına geçti, sağ ayağını altta kalan bir demir parmaklığa dayadı. İncelmiş, kaşe pantolon yaptırmış, kazak giymiş. Romatizmalara karşı korumuş kendini böylece. Bahçe içinde Kızılcahamam Cezaevi. Bahçesinde kış elmaları, karanfiller...

-Fakir, bir şey olursa buraya mı gelsek ne? Fena değil gibi.

-Eh fena değil.

Odasını gördüm sonra. Ziyaretçilerin getirdikleri elmalar, yiyecekler. İki yatak. Yatağın üstünde bir Yeniortam. Başka hükümlüler de var. Bir kadın, bir bebe büzülmüş de değil, kıvrılmış öylecene demir parmaklığın ardındaki bir delikanlıyla konuşuyorlar. Yaşlı kadın yüzüne bakınca, neden ayaklarını dizlerine dizlerine saklıyor öyle. Yoksulluğunu gizlemek için mi?

Eve dönünce, gece Metin Eloğlu'nu okudum. Azra Bezirci’nin Eloğlu incelemesinden...

Bu oda niçin mi yoksul?

O beş kişi yoksul da onun için...

Bu bayların, bayanların derdi ne mi?

Ne olacak: Memleketin derdi.

Peki ama çaresi yok mu bu işin?

Ha şöyle...

Düşünmeye alışın.

Metin Eloğlu nerelerdedir şimdi? Ne kadar sevdiğim insan. Ne zaman Ankara'ya gelse, istediğim gibi oturup konuşamam. Ya benim işim vardır, ya onun sergi dertleri.

Behice Boran'ın -bir siyasî hükümlü olarak, hiç değilse bir tek odada kalmak için- yaptığı müracaat Adalet Bakanlığı'nda mı sallanıp kalmış? İki buçuk yıldır çektirilen eziyetler yetmiyor mu? Can Yücel de Adana'da rahat değil miymiş?

Geçen gün, Tahsin Saraç, Rıfat Ilgaz oturduk Rüzgârlı Sokak'taki Güneye, iki ozan tanımıyorlarmış daha birbirlerini. Yüz yüze gelmemişler yani. Rıfat Ilgaz, Ankara'ya "Hababam Sınıfı Baskında" oyununu görmeye gelmiş olmalı. Beğenmiş oynayanları. Daha görmedim ben.

İlhan Berk, Bodrum'daymış. Orada yazdığı bir şiiri elime geçti. Adı, Acının Duvar Yazıları" herhalde, tümü Yeni Dergi'de çıkar. "Acının Duvar Yazılarının bazı parçalarını alıyorum ben izniyle.

Birer birer gelip duruyorlar cam duruluğunda Gelip vuruyorlar acının duvar yazılarına Bir ala ırmağın parıltısında görünüyorlar Ağırbaşlı uğultusunda bir ormanın

Kitaplara yazılara kalemlerin uçlarına düşüyorlar.

Beyazlığında kâğıtların

Okula giden çocukların renginde Sadun Aren

Okuldan dönen çocukların sevincinde Can Yücel

Denize çıkan sokakların ağızlarında duruyorlar

Sessizce hazırlanışında bir günün

Bir suyun elinden tutup geliyor Behice Boran

Bir suyun sesini alıp dönüyor Muzaffer Erdost

Alanlara ateşe suya havaya çıkıyorlar Dış mahallelerde bir çiçeğin suyunu değiştirip geliyorlar Bir kumsaatini eğik bir dalı kaldırıyor Çetin Altan Bir sokağı bir çeşmeyi açıyor Süleyman Ege

Yerdeki bir kitabı tutup kaldırıyor Abdullah Nefes Bir göğü kalemleri hüznün kâğıtlarını diziyor

Birer birer gelip dönüyorlar sonra yeniden yerlerine Birer birer gelip vuruyorlar yeniden acının duvar yazılarına.

25 Eylül 1973