Yeni hükümet, yani seçim hükümeti açıklandı. Gerçekten kabine üyelerini öğrenir öğrenmez, kişide ilk uyanan izlenim, sanki seçimlerde güç durumda kalacak bazı parlamenterler varmış da, bunları yeniden nasıl Parlamentoya getirmek mümkünmüş gibi, bir seçme yapıldığı izlenimi, Kabine AP ve CGP ile bağımsızlardan kurulu, tamam. Ancak, CGP'nin beş ya da alt. üyelikle yetindiği iddiası pek doğru olmasa gerek Kema? Satır, İlhami Sancar, Vefa Tanır, Nebil Oktay;, anladık da, Fethi Çelikbaş'ın, Sabahattin Özbek'in, Mukadder Öztekin’in, İlhan Öztrak ve Hayrı Mumcuoğlu'nun tarafsız ve bağımsızlığına doğrusu akıl erdiremedik. Bereket versin, bağımsız ve tarafsız bildiğimiz sevimi. Dr. Kemal Demir’i sabah haberlerinde CGP'li ilân etti de serinledik, bir gün içinde de olsa bağımsız ve tarafsızlıktan çıkıp partili, oluvermekle iyi etti, hiç değilse, öyle kalmaktan kurtuldu.
Kabine'nin CGP kanadı, bir çeşit, "CGP'ye zarar verme kanadı” gibi. Bağımsızlariyle birlikte... Kemal Satırla Adana garantiye alındığı gibi Nebil Oktav'la Siirt ve doğu illeri el altında tutulmuş oluyor. Zonguldak’ta Bülent Ecevit’le kapışmayı AP'liye, Sadık Tekin Müftüoğlu'na bırakmışlar, belli. Altı ayda neler yapılabilir? Partizanlık yapılırsa, basını, kamuoyunun gözünden kaçar mı bu?
Kanadın dikkat çekecek bir yanı da, Ali İhsan Göğüş’lerin, Nuri Kodamanoğlu'ların dışarıda bırakılmış olması. İsmail Arar için, yine e "Kültür Bakanlığı" hazırda tutulur mu? Göreceğiz.
Sunu hemen belirteyim ki, yukarıdaki yargıların hiçbiri benim değil, CHP'lilerin çoğu paylaşır bu iddiaları. AP'liler de, kıs kıs gülerek “doğru vallahi" derler. Sordum:
-AP-CGP koalisyonunun ve bu şekliyle hükümetin, özellikle CHP'ye karşı bir çıkış anlamı var mı?
-Evet, var...
Bunu söyleyen AP'li de, Kabinede görev aldı.
Zor işi hasılı Ecevit'in, yani "Karaoğlan"ın...
Karaoğlan dedim de geldi aklıma. Bugün Köy Enstitülerinin kuruluş yıl dönümüdür. Köy Enstitülerini bitirenler, eğitimciler bu yıla kadar, her 17 Nisan'da toplantılar yapar, bir çeşit “anma toplantısı" haline gelen bu günde konuşurlardı. Uzun bir süre ben de umut besledim durdum, sanki Köy Enstitüleri yeniden açılabilirmiş, açılırsa oraları bitirenler, toplumu -hemencecik- değiştirirlermiş gibi. Geçtiğimiz yıllar, bizler için örnekler, derslerle dolu yıllar oldu gerçekte. Köy Enstitüleri açılsın diye yırtınırken, tersi öğrenim kuruluşları kapladı Türkiye'yi. Oraları bitirenlere bakıyorduk. Onlar da yitip gitmek üzereydiler, yığının içinde. Ne kadar dayanabilirlerdi paslanmadan? Fay Kırby'nin deyimiyle "eğitildiler eğitecekleri, değiştirecekleri toplumun içinde. Yasa hükmünü yürüttü. Bir anı kaldı, örneğin 27 Mayıs gibi... Kurtuluş Savaşımız gibi... Bu savaşların gazileri yine aramızda, konuşuyorlar, anılar anlatıyorlar dinliyoruz.
Köy Enstitülerinin kurucusu Tonguç'u, onun yardımcısı Yücel'i tanıyabilmiştim yakından. Bir gün, sormuş yanındakilere:
-Yahu, bu gazeteci hangi enstitüden? Hasanoğlan'dan mı, İvriz'den mi?
-Karaoğlan'dan ... diye yanıtlamışlar Tonguç'a espri yapıp...
-Nereden almış bu ateşi?... diye sormuş. O zaman Vatan'ın Ankara Bürosu'ndaydım. Uğrardı, ara sıra.
Enstitülüler anlatırlar, Haşan Âli Yücel de, enstitülülere "benim kara- oğlanlar" dermiş. Onların yetişmelerine umut beslemiş o da. Tonguç da, Yücel de öldüklerinde, bir umutla ölmüşlerdi, bir gün parlar belki diye.
Yeni yeni kuşaklar yetişiyor şimdi, bu kuşaklar nasıl değerlendirecekler yapılanları bakalım?
"Karaoğlan" şimdi, Bülent Ecevit'in adı Anadolu'da. Dikkat edin…
17 Nisan 1973