Alatürün İfade...

Cüneyt Arcayürek, Faik Türün'ün ifadesini almış, okudum. İfade alış biçimi alatürün olsaydı, ne konuşurdu acaba Türün? Yani, kendi anlattığı gibi, ayakları demirli, gözleri kapalı bantlı, elleri arkasından bağlı bir Türün yapılanları anlatsaydı. Soru soranları görmeseydi, nereye götürüldüğünü bilmeseydi, arada bir konuşmalardan, seslerden bir şey çıkarmak, sorguya çekenlerin kim olduklarını anlamak isterdi elbet. Yani, sorumluluğu altında bulunanların sorguya çektikleri gibi sorguya çekilseydi, gazetede çıkanları söyleyebilir miydi? Konuşma, Hacettepe'de gördüğü tedaviden önce mi, sonra mı yapılmıştı bilmiyorum...

Arcayürek'e, sözde inkâr ederken, satırların arasındaki doğrulamalarını okuyanlar -yüzleri kızarmadan- okuyamamışlardır kuşkusuz. Eziyet, işkence ettikleri insanlara hiç değilse sonradan kendi kendilerini yargılayıp saygılı olabilirlerdi. Kardeşiyle ilgili, basında çıkan iddiaları okumuş olmalıdır. Türün, o konularda ne düşünürdü acaba, alatürün ifadelerde buna hiç rastlayamıyoruz. Karanlıkta kalıyor bazı iddialar, doğrusu. Acaba, bu iddiaları da komünistler mi ortaya atmışlardır?

Şimdi, yeni bir dönemin başlangıcındayız. Geçmiş bir "balyoz dönemi"nin yaraları sarılmağa çalışılıyor. Haksızlığa, zulme uğramış bunca insan, içerde-dışarda yurda bir özgürlük ortamının, barış ortamının gelmesini bekliyor. Bakanlıkların kapıları, kıyıma uğramış olanlarla dolu. Onları kıyanlar da bakan tebriki için Ankara yollarını tuttu. Bunlardan biri, bir lise müdürüydü. İhbarlarla, öğretmenlerini ya gözaltına aldırdı, yahut tutuklattı. Daha geçenlerde karakolu telefonla arayarak, çıkan komisere şöyle dedi:

-Efendim, anarşistlerden filân şehrimize gelmiş, ortalıkta dolaşıyor.

Anarşistlerden dediği öğretmen yargılanıyor, doğru. Ama, mahkeme serbest bırakmış, bakanlık açık maaşı bağlamış. Yıllarca öğretmenlik yaptığı ile, öğrencilerinin yanına, arasına gitmek istemiş. Bundan doğal ne var?

Muhbir müdür, emniyete -yazılı olarak- ihbarını yaptıktan sonra soluğu Ankara'da almış, Mustafa Üstündağ'ı tebrike. İyi mi?

Millî Eğitim Bakanı'nın yanına yahut, bakanlıkta genel müdürlüklere gidenler, Yeniortam bürosuna da uğrarlar bazen. Biri, şöyle dedi:

-Bakanlık, aynı bakanlık. Bir, bakan değişmiş o kadar.

Değerli bir yargıçtan, doğu illerinde görev yapan İ.E.'den şu mektubu aldım:

Tüm bozukluğun ve suçluluğun dışa göbek bağı ile bağlı prekapitalist yapıdan doğduğu, İktisadî egemenliği elinde tutan güçlerin memleketi neye döndürdükleri, yurdunu en az kendi çocuğu kadar sevenlerce artık anlaşılmıştır. Egemen güç, mücadeleyi kırmak, durdurmak için tarihin akışını ters döndürmek için her türlü yola başvurup durmuştur. Hatta, kendi yaptığı yasaları bile çiğnemekten geri kalmamıştır. Kendi çıkarlarıyle bağdaşmayan düşüncelerin dışa vurulmasını yasakladığı gibi eyleme geçmesini de dünden yasaklamıştı. Çelişkileri gören, memur, öğretmen, hâkim, savcı, öğretim üyesi, subay gibi aydın tabakayı ezmeyi, sürmeyi, amaç edinmişti dışa bağlı güçler.

... yukarıda belirttiğim nedenlerle çıkarılacak affın toplum ihtiyaçlarına cevap vermesi, huzursuzlukları gidermesi için adî suçlarla birlikte TCK'deki tüm politik suçlardan mahkûm olanları tefrik etmeden içine almasını, bunun tüm disiplin suçlarına da genişletilmesini dilemekteyiz.

Af tasarısında disiplin cezalarının affına (öğretmenlerin, memurların, c.savcılarının, yargıçların vb.) da yer verilmesini, verilmiş ise genişliğinin açıklanmasını da bölgedeki tüm c.savcısı ve yargıç arkadaşlarım adına istirham eder, sizi özlemle kucaklarım.

10 Şubat 1974