Süleyman Bey Güç Durumda...

Parlamentonun tenha koridorlarında, kafalarını dinlemeye ya da, arkadaşlarından haber almaya gelen parlamenterler tur atıyorlar. Ne kahve, ne çay bir şey yok amma bol bol söyleşi var. İşte karşıda, AP'den kovulmak üzere olan Aydın Yalçın ile, Demirel'in yakın adamlarından eski bakan Selâhattin Kılıç... Kılıç, soruyor:

-Hoca, sen bilirsin ne olacak?

-Olacağı yok, oldu bitti bile.

-Nasıl oldu?

-Emr-i vaki geldi, çattı. Sen partiler üzerinde mutabakat sağlayabilecek, çeşitli müesseselere güven verecek bir adayı bulup çıkaramamak suretiyle sahayı boş bırak. Sonra da "kafamda aday var" de. Bana bak azizim, Kırşehir Merkez İlçe Kongresi'ndeki delege sistemleriyle Cumhurbaşkanı adayı mı seçilir?            ’

-Peki ne olacak?

Bilmem, onu işi bu hale getirenlere sorun...

Meclis basın locasına yakın yerde, Turhan Bilgin, CHP'li İbrahim Cüceoğlu'na rastladı:

-Yahu İbrahimciğim, şu Cumhurbaşkanı adaylığı meselesinde de iki büyük parti anlaşsaydık, ne iyi olurdu.

Cüceoğlu cevabı yapıştırdı:

Kardeşim işbirliği yapalım amma, sizin bir abdestiniz öbürüne ulaşmıyor ki...

Bir köşede de konuşuyorlar:

-Yahu, bu Tansel de çıktı, o nasıl aday olacak?

-Vallahi herhalde, Kanada'dan nefes nefese hava alanına gelecek, doğru araba senatoya getirecek Tansel'i ve yemin edecek. Tabii 13'üne yetişebilirse...

Süleyman Bey, gerçekten güç durumda şimdi. Ne yapsın, dönsün mü sözünden, o kadar taraftarının "dayan Süleyman Bey, arkandayız" demesine kulak versin mi, yoksa Çağlayangil'e, İsmet Sezgin e mi uysun, o da şaşırıp kalmış olmalı.

Süleyman Bey'in başında, çevresinde bir şeyler dolaşıp duruyor. Biliyor bir daha Başbakanlık yok, bunu anlayacak kadar zeki adam... Ancak, Süleyman Bey'in dediği olursa, başında dolaşanlar, ayaklarına, dolaşabilir onu da biliyor. Politikayı bırakıp, kardeşleri gibi iş hayatına dönmek var. Fena mı, para kazanır, böyle yürek üzüntüsü çekip duracağına.

1950 seçimleri arefesiydi. Seçim propagandaları sırası. İktidarda İnönü, muhalefetin başında Bayar var. İnönü bir konuşmasında Bayar'ı doğrudan karşısına aldı. Şu biçim konuştu:

-Muhalefet lideri açıklasın: İktidara geldiklerinde, dış politikaları, iç politikaları ne olacak, bilmek istiyorum.

Bayar, hiç oralı olmadı, hatırladığım kadar. Şöyle bir karşılık verdi:

-Biz, kimseye hesap vermeyiz. Hesabımızı ancak ve ancak millete veririz.

İnönü, galiba bunun üzerine susmuş, başka bir şey dememişti.

Şimdi Süleyman Bey -söz gelişi- aynı şeyi deniyor:

Süleyman Bey, unutuyor. Devir, o zamanın polemik devri değil. Süleyman Bey'in karşısında da İsmet Paşa yok. Hatta, İsmet Paşa -bir bakıma Metin Toker'in de yardımıyla şimdi- Süleyman Bey'in yanında. Fakat yararsız...

Bu dar ve zor durumundan Süleyman Bey'i kim kurtarabilecek bakalım...

5 Mart 1973