Meclis'te basın locasında Müşerref Hekimoğlu'ya gözlerimizi bakanların oturduğu sıraya diktik. Ecevit, bir ara yalnız başına oturuyordu. Dışarda MSP Grubu toplantıda. Az sonra Başbakan Yardımcısı Erbakan geldi, Ecevit'le el sıkıştılar. Yanına oturdu. Konuşuyorlar. Erbakan bir- şeyler anlatıyor. Ecevit ciddi, başını sallıyor dinlerken.
-Başbakan nerde? Dışarı çıktı galiba?
-Bak, orda Necdet Uğur'un yanında oturuyor.
Gözlerimi oraya dikiyorum. Ecevit, sonra Necdet Uğur'un yanından kalktı, arka sıralara baktı birini aradı. Engin Ünsal bu. Engin Ünsal'ın yanına gelip oturdu. Engin Ünsal, Yüksel Çakmur'un yanındaydı daha önce, kalkıp Başbakanla bir sıraya oturdu. Onları dikkatle izlediğimi gören bir milletvekili, basın locasına döndü, beni gördü dedim içimden, güldü. Onları dinlemeye başladı.
-Ne konuştu acaba, Ecevit'le Erbakan?
-Erbakan "tamam" demiş olmalı, "fakat, böyle böyle... Adî suçlardan şunlara şunlara karşıyız."
Bunlar birer sanı elbette. Nereden bileceğiz konuştuklarını.
MSP'lilerin öteden beri, âdî suçlardan ırza geçme suçlarına karşı olduklarını biliyorduk. CHP'lilerle yaptıkları konuşmalarda da bunu açık açık söylemişlerdi. CHP'liler anlattılar ki, bu da toplumun bir sorunudur. Kız kaçırmalar, ırza geçmeler bir açlığın sonucudur. Anadolu'da hâlâ "başlık" belâsı var. Parası olmayan, kızın babasına istediği parayı saymayan kolay evlenemez.
★
Babamın anamı kaçırdığını öğrendiğimde ortaokul sıralarında filândım. Bir ara hoşuma bile gitmişti babamın anamı kaçırarak evlenmesi. İstemiş de vermemişler miydi? Onlar öldükten sonra Ayşe Teyzemden dinledim. Ağabeyim, duydukları, bildikleri kadar anlattı.
Çok küçükmüş anam. En büyükleri olan Ayşe Teyzem evlenmiş belki, fakat Zeliha Teyzem ile annem daha evdeler. Zeliha Teyzem daha küçük. Bir de Durmuş Dayım var.
Babam, akrabaları ya da yakınları ile plânlar kaçırma işini. Yayla yolunda bir kez de görür galiba. Ancak, babama yardım edecek olan arkadaşları, kaçıracakları kızı daha bilmiyorlar. Gece bastırır, konuşmalar:
-Aman yanlış kaçırmayalım. Yatakları şöyle elinizle yoklayacaksınız. Küçük olanı değil, biraz irice olanı, ele geleni kaçıracağız...
Nasıl kaçırdıkları daha uzun bir öyküdür. Belki bir gün onu da yazarım. Aylardan Şubat mı neymiş. Teyzem, şöyle anlatmıştı:
-Kardaşım nasıl ağlamış, yüzlerini gözlerini tırmalamış "ben gitmem" diye. Sabah gördük. Kapıda parmaklarının buzdan izleri var.
Anamın köyünden, teyzemin çocukları da alacakları kızı kaçırarak evlendiler. Kaçırdıklarından bir kaç gün sonra ilçeye karakola getirirlerdi tabii. Kaçırılan kızları da bizim evde görürdüm. Ufacık yalınayak, bazı kocaman kunduralı kız çocukları olurdu. Anama sorardım:
-Ne var ana, ne oldu?
-Hakkı Dayın kaçırmış. Hakkı Dayını makusa atmışlar. Baban gitti, karakolda dövmesinler diye.
Sonra mahkemeye çıkarırlar, kız yargıca "Hâkim bey, ben kaçırdım, o beni kaçırmadı" der, Hakkı Dayım da içerden serbest bırakılırdı...
Anadolu'da kız kaçırma geleneği sürüp gidiyor hâlâ. Bir gereksinim de ondan. "Saraydan kız kaçırma" operası seyretmiyor herkes. Yaşama kavgasında, bunun farkına varmak gerek. Okullarda, ailede eğitim bozuklukları, cinsel açlığın yarattığı etkiler düşünülmeden değil bakanlık, çobanlık bile yapılamaz.
Bundan bir süre önce, "yasa dışı evliliği gerçekleştirmiş Türk kadınları" imzalı bir mektup almıştım. Mektupta özetle şöyle deniyordu:
"Bizler, yasadışı evliliği gerçekleştirmiş Türk kadınlarıyız. Yurda binlerce, yüzbinlerce çocuk yetiştirdik. Hamdolsun, çocuklarımızın anası olduğumuz kabul edildi. Çocuklarımıza da zaman zaman çıkarılan yasalarla sosyal hakları tanındı. Fakat, bizim hiç bir hakkımız yoktur. Bu konuyu sizin ele alıp kamuoyuna duyurabileceğinizi düşünerek size yazıyoruz..."
Mektubu aldıktan sonra, hukukçu tanıdıklarına arkadaşlarıma sordum. "Bu konuyu nasıl ortaya atabilirim. Bir yararı olur mu?" diye.
-Çocuğunun babası bekârsa mesele yok. Fakat evliyse, ne olacak?
-O, evlendirin beni demiyor ki hiç bir sosyal hakkım yok diyor. Örneğin çocuğa mirastan pay düşüyor. Babası emekliyse ölmüşse ona da kalıyor, bağlanıyor emeklilikten aylık. Fakat anaya yok. Buna nasıl çare bulunabilir?
Durumu bir gün, Adalet Bakanı Şevket Kazan'a açtım:
-Bu konuda siz ne düşünürsünüz Sayın Bakan?
Bakan, konunun bir öneri ya da tasarı halinde parlamentoya getirilebilmesi için kamuoyunun bunu benimsemesi gerektiğini söyledi.
Batı ülkelerinde, bu sorunu nasıl çözmüşlerdi, bilene rastlamadım. Çocuğunun sosyal hakkı var da, onun için yıllarca saçını süpürge etmiş anasının yok. Kadın insandan sayılmıyor mu yani?
28 Mart 1974