Karpuz Kabuğu

Vatandaş, pahalılıktan ayakkabısını değiştiremeyince, nasıl olsa be dava olduğuna inandığı milletvekilini mi değiştirmek istedi ne?

Hani, CHP'de yok "kabuk değişikliği", yok "halkla bütünleşme" derken, değiştirme birlikleri dolduruverdi. Önseçimler biter bitmez soluğu Ankara da alanlar tatlı öyküler anlatıyorlar doğrusu.

Faruk Abi’nin oyununa geldik. Ben ilçemde Faruk Abi'ye tam verdirdim. Bahri Bey'e de "eh, o da gariptir verin garibe" dedim, ona da oy sağladım. Gelgelelim, bu arada ben düştüm.

-Hay Allah, geçmiş olsun...

-Sağol canım, dostlar sağolsun. Ama, böyle gitmez bu. Teşkilât kalktı ayağa. “Naci Abi’ye siz bunu nasıl yaparsınız?” diye ateş püskürüyorlar.

AP'deki bu büyük değişikliğin anlamı ne ki? Süleyman Bey'e mi aslında bunlar yoksa; 12 Mart'da şapkayı alıp gidersen işte böyle yaparız mı demek istedi önseçmenler? Bu acabanın karşılığını 14 Ekim'de daha iyi anlayabileceğiz. AP'de kaybedenlerden biri durumu şöyle anlattı:

-Ben de anlayamadım. Son bir, iki güne kadar iyiydi. Tam finişe kalkacağız, delegelerde bir yavaşlama gördüm. Ulan, aman... derken böyle oldu.

Bazı aday adayları da çok zayıf olmalarına borçlu imişler kazanmalarını. Onu, nasıl olsa çelimsizin biri kazanamaz, diye görenler vermişler oyu. Kalleşlik yapmağa değmez mi demişler, o da çıkıvermiş yukarılara. Al bakalım. Tevatür işler canım...

APde tam finişe kalkılacağı sırada delegelerin yavaşlaması yüzünden kaybeden aday adayı, bu yavaşlamanın nereden gelebileceğini düşünüyor. Acaba Süleyman Bey'den mi gelmiştir talimat? Mesut Bey'in uğradığı azizliğe o da mı uğramıştır. "Ama, yağma yok öyle, böyle kalmaz bu..." AP'liye göre.

Erdoğan Bakkalbaşı'nın uğradığı azizliğe ne demeli peki? Senatör Takı Bey, Nurdoğan'a:

-Sen uğraşma bu önseçim dalgalarıyla. Altı ay sonra senato seçimi var. Ben bu sefer adaylık koymayacağım. Sen ol benim yerime. Bir de sen tat senatörlüğü. Hem senatörlük, milletvekilliği gibi mi? On bine emeklilik gibi. Sen bilirsin...

-Peki abi...

Fakat Erdoğan Bey, önseçimlerden sonra öğrenmiş ki, senato seçimlerine ne altı ayı, daha dört yıl yok mu?

Vay canına, demiş ama iş de işten geçmiş.

-Peki bilmiyor muymuş senato seçimlerinin ne zaman olacağını?

-Kim biliyor ki yahu. Ben anlattım da, o zaman öğrendiler.

CHP'de kazanamayanlar için "kontenjan"dan gelme umudu yok. CHP'nin liste başında gelen filozofu, yorumunu yaptı kadro hakkında.

-Kardeşim, Türkiye'de hangi rejim olursa olsun milletvekilliği profesyonel meslektir. Yani milletvekillerinin sofraları aynıdır. Çulsuzdurlar yani...

O da olsa, öteki de olsa aynı demek istiyor galiba. Gerçekten önemli olan partilerdir öyle ya. Bu partilerin içerisinde, yer değiştirme birlikleri yer değiştirirler o kadar.

Milletvekilliği pahalandıkça pahalandı mı? Eskiden 3500 ken, AP'liler, kürsüde konuşan Çetin Altan'a bağrışırlardı:

-Senin yazılardan aldığın kadarını versene bize. Viski de içersin değil mi?

Çetin Altan aslında viski filân içmezdi öyle. Bir sabah evine gitmiştim Bir yazı alacaktım. "Ne içersin?" diye sordu. Ben, "Dur bakalım ne verecek?" diye bekliyorum. Öyle ya, her gün viski içtiğim söylemiyorlar

mıydı?

-Bira var, istersen sana kahve de yaparım.

-Bira olsun...

Biraları içtik.

Bir başka gün, öğleden sonra Meşrutiyet’de bir lokantada -bahçesine- oturmuş bir kadeh rakı içeyim demiştim. Tam bahçenin önünden Çetin Altan geçti, çağırdım. Geldi. "Yahu, dedi, sen böyle lokantalarda içki mi içiyorsun? Evde iç evde, daha ucuza geliyor.

Çetin Altan viski de içer, başka içkileri de, ne bileyim. Ancak yediyse, içtiyse emeği ile kazandığından içti, yedi. Haram yiyip, içmedi. Kimseyi de sömürmedi.

-Senin yazılarından aldığın kadarını versene bize. Viski de içersin değil mi?

O günlerde ne savaşlar vermişti? Emin Paksüt'lere karşı, Coşkun Kırca'lara karşı. Türk politikasından silinip gidecek ve hattâ gitmiş olanlara karşı. Yazıları, Türk politika edebiyatında ayak izi gibiydi.

Şimdi milletvekilliği aylığı onbini bulur. Pahalandıkça pahalandı bu sene bu. Eeee, kimse kolay bırakıp gider mi? Gitse Cenevre'ye, ya da Paris'e bir dış göreve gider bunu bırakıp. Sonra da fındık kadar akılla, Ankara'lara gelip, AP'nin seçim beyannamelerini hazırlar döner ve de devletin parasıyla. İyi mi?

CHP'de kontenjandan adaylık umudu yok, kaybedenler için ya, AP'de var bu. AP nerelere koyacak kontenjanları? Kimleri gösterecek? Ucundan ucundan öğrenmeye başlıyoruz bunları. Adaylar konuşuyorlar:

-Yahu, üste mi koyacaklar acaba alta mı?

-Üste koyarlarsa ben yandım...

-Dur yav, eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme...

5 Eylül 1973