Cumhurbaşkanı Korutürk'ün şu günlerde ne düşündüğünü öğrenmek istiyorum doğrusu. Takıldı aklımın bir köşesine. Ne yapmalıyım? Öyle düşsel yazılar yazınca da paylıyor bazı okurlar. "Nerden bilelim senin düşlerinin gerçek olduğunu" diyenler de olur, olmaz mı? Daha sıkınarak yazarım ben de. Madem düş kurmam istenmiyor...
-Benim başka ne tasam, ne dileğim var. Akşam olunca şu ufacık bir kadehimi yudumlarım. Önemli olan, yurdumda, memleketimde huzurun olması, barışın kurulması. Bütün dileğim bu...
Böyle düşünmüş olmalıydı Korutürk. Af vardı Parlamentoda gündemde. Sonra Senatoya gidecekti, ama çıkacaktı kuşkusuz. Af konusu kamuoyuna mal olmuştu bir yerde. Cumhurbaşkanına af konusunda gelen mektupların, yazıların sayısı mı bilinebilirdi? Ohooo... Çuvallar dolusu mektup, dilekçe, telgraf...
Korutürk, düşüncelerini, dileklerini yakın arkadaşlarına, devlet, hükümet adamlarına yeri geldiğinde açıklar da elbet.
-Dengeli bir dünya olmalı. Her şey dengeli. Barış da az çok bir denge demek değil midir? Yaşantı da dengeli olduğunda sürekli oluyor. Hızlı yaşantı, yaramıyor insana da öyle ya.
Çok ince yapılı, eskilerin deyimiyle "hassas" bir insan Korutürk. Bu inceliği, hassasiyeti bir ölçü olarak "mesafe"ye de uyguluyor. 14 Ekim'den bu yana ülkedeki gelişmelere çok sevindiğine kalıbımı basarım. Bunu, söylevlerinde belirtti de sanıyorum. Fakat, salt bu noktayı belirttiği yerler kalmadı uslarda, unutuldu bile.
Zaman zaman kendi kendime düşündüğü, kıvandığı olur:
-Dünyaya örnek veriyoruz. Bak, bu noktaya geldik, nereden? Demek, bu halkta bir cevher var, bunu bilmeli...
Affı Korutürk'ün titizlikle izlediğini sandığımı -gerçekten öyle- söylemiştim ya, benim kafamı kurcalayan başka bir şey vardı. Af çıkarken, başta AP olmak üzere DP, CGP, MHP vs. bunca engellemelere girişiyorlar. Vaktiyle alıştığımız "yuvarlak masa" toplantılarından birini düzenleyip, parti liderlerini olsun, belli konularda uyaramaz mı diye. Dediğim gibi, Korutürk -çok muhtemeldir ki- bunu siyasal partilerin bir iç sorunları sayıp, onlarla herhangi bir "telkinde" bulunmayı bile yerinde bulmayabilir. İnce düşününce orası öyle...
Fakat, hadi orası öyle. Siyasal partilerin tutumlarına ne demeli, Af çıkacak, yarın binlerce insan cezaevlerinden çıkıp özgürlüklerine kavuşacaklar. Bu çıkacak olanlar da, kendilerini bunca zaman affı geciktirerek içerde tutanları, engelcileri, çengelcileri çabuk unutacaklar mı sanırsınız? Durduk yerde, birçok insanı, kendine, partisine hasım yapmanın anlamı ve adı nedir?
Aynı soruyu, bir DP'li milletvekiline sormuştum şöyle karşılık verdi:
-O pek önemli değil. Biz de içerdekilerin değil, içerdekilerden zarar görmüş olan dışardakilerin oylarını kazanırız...
Hoppalaaa...
Fakat cezaevleri yaşanır gibi değilmiş. Sayıları altmış bini bulan bizim insanlarımız, toplumumuzun parçaları ihmal ediliyormuş, umurunda değil. İşkenceler de umurunda olmalı. İdamlar da.
Günlerdir, Parlamentoda küfürbaz AP'lileri yazıp duruyorum. Oyları yetmeyince, iktidar olamayınca kötü sözlere başvuruyorlar. Küfürleri daha çok, Meclis'i terkedip kulis kapısına sıkıştıkları sırada sallıyorlar. Bazıları, dobra dobra küfrediyorlar da, bazıları -ince hesaplı- yapıyorlar bu işi. Örneğin basın locasından yüzlerini güleç gördüklerimiz bazıları meğer o sıra, küfrederlermiş. Hem tutanağa geçmiyor, hem gülüyor hem küfür sallıyor. Gerçekten ustalık...
★
Siyasal hakların geri verilmesi ile ilgili Anayasa değişikliği sessiz sessiz çıkıyor ama, bunun altında yatan fırtınayı düşünüyorum zaman zaman. Bu Anayasa değişikliği siyasal partiler için bir dönüm noktası olabilir. Örneğin AP için, DP için... Yeni bir kuruluş mu çıkacak ortaya? Görünen o ki, yaz dönemi gelince politika biraz Meclis dışına kayacak gibi.
Süleyman Bey'in başı hayli derde girecek. Başını kolay kolay kurtaramıyacağını sanıyorum. Süleyman Bey'in. Şimdi meclislerde af var. "Vaaaaay, anarşistler affediliyor" sloganlarının ardına sığınarak birazcık olsun, yaz aylarını unutmaya çalışıyor işte ne yapsın?
Şimdi iş Parlamentonun dört duvarı arasında, küfürbazlar, yaz ayları gelip de, iş posta dönüşünce nasıl ustalıkla gösterecekler seyredeceğiz...
★
İstanbul'dan bir okur, "yasadışı evlenmeler"e değinmiş. Özetle şöyle diyor:
Evlilik dışı doğmuş çocuk sayısı kadın-erkek ilişkilerinin daha serbest olduğu Batı ülkelerinde azımsanmayacak orandadır. Fransa'da bir sohbet sırasında her yıl evlilik dışı doğan çocuk sayısının 50 bine yakın olduğunu duymuştum. Fransız Radyosu'ndan iki gün önce duyduğum habere göre, bundan böyle 18 yaşını bitirmiş kızlar eczanelerden reçetesiz olarak doğum kontrol tabletleri alabilecekler. 18 yaşından küçük kızlar ise bu hapları doktor reçetesi ile alabilecekler. Fransa'da evlilik dışı çocuğu olan kızlara "fille-mere" yani, "kız-anne" diyorlar. Bu kişiler Sosyal Sigortaların evli kişilere tanıdıkları çocuk yardımlarından yararlanıyor. Fransa'da çocuk zamları çocuk başına 150-200 frank olduğuna göre, bu az bir para değildir. Ayrıca devletin çocuk bakım yurtlarında da kız-annelerin çocukları için tercihli veya özel bir takım sistemi var sanıyorum. Çocuğun babasının tescili ve baba mirasından kız-anne ile Çocuğuna ne verildiği konusunda ye daha başka hukukî kayıtlarla ilgili bilgim yok.
İngiltere'de evlilik dışı çocuğu olan kızlara "unmarried mother" yani "evlenmemiş anne" diyorlar. İngiltere'de National Health Service (Ulusal Sağlık Hizmeti) uygulamasının genel kuralı, "Kraliçe'nin ülkesinde herkesin sağlıklı yaşama hakkı vardır" biçimindedir. Böyle olunca, normal grip, diş çekimi gibi basit rahatsızların bile tedavisinin güvence altına alındığı ve hastalarca hiç bir tedavi ücretinin ödenmediği bir toplumda gerek ekonomik ve gerekse sosyal bakımdan zayıf durumda olan "evlenmemiş - anneler" için de koruyucu hükümler vardır sanırım.
Değerli okurum, daha önce "Ankara Notları”nda çıkan konu ile çok yakından ilgilenmiş, emek harcamış. Sağolsun...
Türkiye'de aynı sorunlar, dertler var. Fakat bunlar kamuoyuna yansıtılmamış bile...
9 Nisan 1974