Korutürk'ü Bekleyen Güçlükler...

Çankaya Köşkü'ne çok kimse girer çıkar da, köşkteki "nöbet defterini kimse merak etmez. Cumhurbaşkanı daha kabul etmemiş, biraz bekletilmişseniz alın o defteri elinize -verirlerse tabii- Cumhurbaşkanını kimlerin ziyaret ettiğine bir bakın.

Geçmiş dönemlerle ilgili defterleri de incelemek hayli ilgi çekici olacaktır. işi biraz da -beyin yıkama- eğilim açısından alın. Örneğin, bir tabiî senatör, ya da CHP'li biri mi gitti Çankaya'ya, arkasından üç dört AP'li ya da CGP'linin hemen ziyaret ederek görüştüklerini saptıyacaksınız.

-Ecevit, Cumhurbaşkanına gitmiş, acaba neden?

Haydi arkasından, bir Feyzioğlu ya da başkası gitmeli ki, bıraktığı sanılan etki silinebilsin.

Bir ilerici öğrenci grubu mu ziyaret etti Cumhurbaşkanını, arkasından Ülkü Ocaklılar gitmeli ki, Cumhurbaşkanı:

-Ülkü Ocaklıları dinledim ben, onlar memleketsever, diyebilsin.

Ya, iş adamlarının büyük sermaye çevrelerinin yaptıkları etkiler. Kulakları çınlasın, Cevdet Sunay neye dönmüştür bu halde bir düşünün.

Benzer güçlükler, Fahri Korutürk'ü beklemekte şimdi. Aman, nasıl etki altına alacağız diye çırpınanların heyecanını duymuyor musunuz? Mesele basit, nöbet defteri meselesi yani...

Yeni Cumhurbaşkanımız Korutürk'ü yeterince tanıdığımı söyliyemem. Bazı bilgiler ediniyorum. Okumayı seviyormuş. Çocukluğundan beri durmadan okurmuş. Olayları, yer yer dış basını da kaçırmadan dikkatle izlermiş. Karşısındakilere araya bir uzaklık koymasını bilir, etki altında tutmak isteyenleri uzak tutabilirmiş.

Gazeteci arkadaşlarımla konuşması hoşuma gitti. Gazetecilere, bir çeşit Çankaya'nın kapısını açtı gibi. Gazeteciyi kan-ter içinde koşup bir şeyler yakalamağa çalışan kimse yerine, düşünen, arkasında binlerin, yüzbinlerin bulunduğu kimse olarak almak doğru olur. Bu değeri 27

Mayıs Devrimi'nin lideri Gürsel verirdi. Korutürk de vereceğe benzemekte. Öyle sanırım ki, basın, Korutürk'e kolayca yardımcı olabilir. Başkan, belki sık değil, fakat arada -özellikle önemli olaylarda ve ülke sorunları konusunda- basın toplantıları düzenliyerek, Çankaya'nın kapısını daha da aralayabilir. Bayram mesajlarına kalan bir ilişki, "Anıtkabir defterine ne yazdı acaba?" gibilerden bir ilgi, çağımızda yeterli olmasa gerek. Bir de kaabil olduğu kadar, gazetecileri toplu olarak kabul etme alışkanlığı edinilmeli. Aksi halde, gazete sürümlerine yardımcı olmadan öte bir iş yapılmış olmuyor gerçekte. Bunu da gazetecilerin anlayışla karşılaması gerek.

Cumhurbaşkanı, ülkenin başı olarak tam tarafsız davranma durumunda. Yurdumuzda olagelen pek çok olaylar, yöneticilerin yan tutmalarından çıkmadı mı? Örneğin, Süleyman Bey'in "Solu, sağa kırdırma" politikası, bir silâhlı gençlik olayına yol açmadı mı? Turhan Bey, hâlâ aynı havada mı gider?

Özellikle, Elâzığ dolaylarında bir söz var. Çok olayda düşünürüm bu sözü: "Ak itin, pamuk satana zararı vardır" derler Elazığlılar. Kimin, neyin ne olduğunu iyi belirlemek, öyle yargıya varmak gerek. Pembe kravat takanı görünce, "Vay bu da komünist..." yargısıyla, Mc Carthy'ciliğe prim verile verile kimsede huzur kaldı mı, cevabını Turhan Bey versin...

Türkiye, bir an önce tam demokrasiye geçişi sağlama zorundadır. Sayın Korutürk, öyle sanıyorum ki düşünüyor, hesaplıyor bunu. Bunun yolları, geçirdiğimiz olaylara ve o olaylar nedeniyle tutukevlerini, cezaevlerini dolduranlara kin duyarak, onları tahrik ederek değil, hepsinin altına "kalın bir çizgi" çekerek bulunur. Tedbirleri alınıp, sıkıyönetim kaldırılarak sağlanır. Bunlar da kolay değil elbet. Karşılaşacağı güçlükleri yenmede Cumhurbaşkanı Korutürk'e içten başarı dilerim...

13 Nisan 1973