"Kipatımı Okuyorum!.."

Bir Millî Güvenlik Kurulu toplantısıydı. Korutürk başkanlık ediyordu. Üç ay süren hükümet kurma girişimlerinin daha başları. Korutürk, hazırlanan gündeme baktı, ilk madde : "Hükümetin kurulması". Korutürk, şöyle devam etti:

-Hükümetin kurulması ile Cumhurbaşkanı meşguldür. İkinci maddeye geçiyorum:

Kulislerde geçenleri dinlerim de ben, onları değerlendirirken büyük ölçüde süzgeçten geçiririm.

Son günlerin, hatta saatlerin konusu, CHP ile MSP'nin bakanlıklar konusundaki görüşmeleri. Gece-gündüz bunları düşünüyorlar çünkü. Taaa, eskiden beri vardı. Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı MSP'de değil CHP'de kalacak. Bu bakanlıkların MSP'de olmasının doğuracağı kötü etkileri silmek için bu böyle olmalı. Bir kez, yanlış böyle bir yargı. Geçmişi düşünüyorum: 1960 sonrası CHP iktidarının Millî Savunma Bakanı İlhami Sancar'dı. CHP-AP koalisyonunda İçişleri Bakanı Ahmet Topaloğlu. Sonra AP iktidarında, Millî Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu, bir ara, CKMP'li Hazım Dağlı. O da sonradan AP'li oldu ya. O zamanlar çıt çıkmadı da, MSP'ye Millî Savunma Bakanlığı düşerse mi çıkacak? Örneğin, bir sosyalist parti koalisyona katılsaydı, hangi bakanlıklar verilecek? Bir Kemal Bağcıoğlu, AP'li olarak komisyon başkanlığı yapabilecek de, koalisyona katılan bir başka partinin adamı örneğin Süleyman Arif Emre yapamaycak? Böyle saçma şey hangi demokraside görülmüş?

Ancak bir gerçeği gözden uzak tutmamak gerek. Hükümeti kurmakla görevlendirilmeyi bekleyen Karaoğlan, dikkatli, titiz davranma zorunu duymuşsa, bunun başlıca nedeni kamuoyunun nabzını elinden bırakmadığındandır. Kamuoyu ve çeşitli çevreler, basın yoluyle, radyolarla bir çeşit hazırlanabilseydi, bazı konuların üstüne daha rahat gidilebilirdi.

Halen hükümette olan bir bakanla konuşuyoruz:

O, hasmı olduğu Ecevit'i bir yerde suçlamak istiyor ya bula bula şu gerekçeyi buluyor:

-Canım, doğru mu yani Bülent'in MSP ile koalisyona gitmesi?

Ancak, aynı MSP hem de "Sağ koalisyon" adı altındaki AP - DP - CGP koalisyonuna katılırsa hiç sorun yaratmıyor.

CHP, AP ile koalisyon yapsın isteniyor, bu belli. Ancak, CHP'nin şimdi MSP ile çıkan pürüzleri AP ile çıkmayacak mıydı sanırsınız? Belli koşullarda anlaşabileceklerini ve hizmet edeceklerini düşünse Ecevit neden AP koalisyonuna yanaşmasın. İsmet Paşa'nın AP ile yaptığı koalisyon sekiz ay sürebilmişti. AP'nin bazı bakanları bile, partilerini bırakıp CHP'de soluğu almışlardı. İsmet Paşa'nın büyüklüğü ile ilgili sözleri, AP’li bakanlardan Ahmet Topaloğlu’ndan dinlediğimi unutmadım. Sonra, İsmet Paşa'nın ne komünistliği kalmıştı ne bir şeyi. Osman Bölükbaşı'yı da tavlamışlar, 1965 bütçesinde alaşağı etmişlerdi Paşa'yı.

Diyeceğim, zor iş elbette koalisyonları kurup, yürütmek. Pazarlıklarında anlaşmak da kolay değil. Ama, üç ay hiç bir partinin bir araya gelemediği Türkiye'de iki parti biraraya gelir gibi olduklarında, tekere taş koymağa kalkmak, kulislerde olmadık sözler çıkarmak, demokrasiye inancın cılızlığının belgesi olur. Başka şey değil.

Eylem, büyüdükçe sözcükleri yavaş yavaş daha doğru söylemeye başladı. Artık, "askes" demiyor, asker diyor. Ama kitabın adı hâlâ kipat...

Geçen gün, yeni öğrendiği okul şarkısını söylüyordu:

-Küçük asker, küçük asker, n'apıyorsun bana söyle?

-Kipatımı okuyorum, okuluma gidiyorum...

Annesi düzeltmek istedi:

-Kızım, kitap değil tüfek. "Tüfeğimi asıyorum, ben kışlama dönüyorum" böyle olacak.

-Yoook, anne tüfek değil kipat. Bu asker, kipat okuyor...

Bizim evde de kitaptan başka şey yok. Kitapların arasında büyüyor Eylem de, Özlem de...

Korutürk'ün son önerisi, kafalarda yer yer kuşkular yaratmadı değil. Hele kulislerde, kızıp, köpürenler bile oldu. Dillerde dolaşıyordu:

-Cumhurbaşkanının tutumu da eleştirilmen artık. Ekmekçi, basın olarak ilk puanı verdiniz, yanılttınız bizi.

Benim asıl korkum, ikide bir demeçlerle, normal çözüm yolları dışında çözüm önerileri çoğaldıkça bunların etkilerini gitgide daha çok yitirmeleri, artık alışılır hale gelmeleridir. Süleyman Bey de dayanamayıp sert biçimde eleştirdi okumadınız mı?

Her şeye karşın, normal demokratik çözüm yollarının ortadan kalkmadığına inanmak gerek. Korutürk de, önceki günkü konuşmasının en sonunda bunları söylüyor aslında.

Korutürk'ün liderlerle görüşmesi sırasında söylediği bir sözü unutmuyorum:

-Orduya dedim ki, Parlamento her güçlüğü çözer...

13 Ocak 1974