Ortalık hiç de iç açıcı değil. Arapların dediği gibi "Essahub Gübla" Türkçesi, bulutlar gebe.
Ne- zamandır Bayrampaşa Cezaevi'nde yatan Tektaş Ağaoğlu'na bir mektupla olsun "Geçmiş olsun" demek istiyorum. Elim değmiyor. Ankara Cezaevi’nde Yılmaz Güney'i bir yıla yakın süre bir kez görebildim. O da camların demir parmaklıkların arasından, yazdığım yılbaşı kartına karşılığı şöyleydi:
"1975'in barış ve özgürlük yılı olmasını dilerim.."
Emekli Albay Hüseyin Yakış da tutuklu, birlikteler. Daha kimler var içerde? Kurcalasam, "Ankara Notlan", "Cezaevi Notlarına döndü diyecekler. 12 Mart'ın hışmına uğrayıp da çıkamıyorlar ise unutulup gittiler,
nerdeyse.
Başına komandolar getirilmiş devlet memuru, nasıl bir kafesin içindedir? Soluk alırken soluğu yarıda kesilir mi kesilmez mi? Ne demeli, istifayı basıp çekip gitmeli mi? Devlet kadroları, cephecilerin babalarının çiftliği mi, diye gidecekmiş, niye gidecekmiş? Bütçe yasasında hüküm vardır. Temmuz ayında devlet kadroları dondurulur ki, devlet kendine bir çekidüzen versin diye. Elinde ne kadar âmiri, memuru varsa bilsin diye, Maliye Bakanlığı ise sürekli komandolar için yeni kadrolar vermekte, bunun adı nedir?
"Ben kimsenin hakkını yemem, yemedim" diyen MSP'li bir Genel Müdür, Genel Müdürlüğü'nden başka bir bankada İdare Meclisi üyesi, ayrıca Tübitak'da da denetçi. Genel Müdürlükte yarın iftar sofraları kurulacak, sahura da kalınacak belki. Nereden? Devlet kesesinden, hâzineden. Dibi delik hâzineden... Şimdi bu Genel Müdür kimin hakkını yiyor?
Şellefyan, bir Hacı Ali Bey'in mi elinden tutmuş? Eski DP'lilerin ellerinden tutan kim? Yassıada'dan çıktıktan sonra kimleri beslemiş kimlerle nasıldır araları? Biri, şöyle demişti teneke kralı için:
Müslüman değildir ama, Müslümandan daha Müslümandır...
Mürtaza'nın protesto edilmiş senetlerini de kırıvermemiş mi? Böyle Müslüman nerde bulunur, a Müslüman...
Kim kaçırdı Şellefyan'ı Türkiye'den apar topar?
O kadar kıymetli bir adam ki, uçurduk gitti dışarıya. Ağa da yardım etti...
ODTÜ öğretim üyelerinden Ali Gitmez ile Murat Kirezci Sıkıyönetimce içeri alındıklarında, iki öğretim üyesinin fakültelerinde Genel Kurul toplandı. Arkadaşları için birşeyler yapmalıydılar. Örneğin avukat tutmak, gibi...
Rektör Tarık Somer durumu öğrenince, sert bir yazı yazdı fakülteye:
Size ne oluyor, orası hukuk bürosu mu? gibisine...
Belli ki, iki öğretim üyesi de üniversitenin Sıkıyönetime ihbarı üzeri- ne gözaltına alınmışlardı. Murat Kirezci rektörlüğün ihbar yazısını savcılıkta gördü. Murat Kirezci çıkar çıkmaz da görevinden alındı, sözleşmenin yedinci maddesine göre, iyi mi? Sözleşmenin yedinci maddesi şöyle:
Öğretim üyesi görevine özürsüz ve aralıksız olarak üç gün veya görevini aksatacak şekilde aralıklı olarak daha fazla devamsızlığının, başarısızlığının görevinde kalmayı sakıncalı kılan tutum ve davranışlarının yürürlükte bulunan kanun, tüzük, yönetmelik, genelge ve emirlerle bu sözleşme hükümlerine aykırı durumun üniversite içinde veya dışında suç sayılacak bir fiilî sonucu tutuklanması veya öğretim-eğitim veya araştırma görevinin dışında çalışmalar yapması halinin tesbitinde ODTÜ sözleşmeyi ihbarsız olarak her zaman feshedebilir.
Öğretim üyesini, haksız yere ihbar ettirip gözaltına aldıracaksın, sonra da "Nerdeydin kardeşim, işini aksattın" deyip işine son vereceksin. Murat Kirezci yıl başında da rektörün imzasıyla mektup almıştı. Öğretim görevlisi olmuş. "Tebrik eder, başarılarınızın devamını dilerim" demişti, rektör.
İki aydan beri de, ODTÜ'de terfiler durdurulmuştu. Şöyle diyordu yöneticiler, yayılarak:
Ağustos, sonunda sözleşmelerin yenilenip yenilenmemesi konusu var. Bir çelişmeye düşmemek için terfileri durdurduk.
Bazı işadamlarından, politikacılardan kurulu bazı "Korkunç Yenge" düşüncelilerin gözlerine bakıp, öğretim üyelerini ona göre kıymak için mi yoksa?
ODTÜ'de öğretim üyeleri kıyımı alabildiğine hızlandı. Burası bir üniversite ise, bu faşist uygulamalara neden göz yumuluyor? Üniversite değilse, neden başında rektör, fakültelerinde dekanlar vardır?
Üniversite, fakat özerk değil. Buradaki öğretim üyelerinin açacakları davalara Danıştay yan çizer, bakmaz, öğrenciye not vermeyen öğretim üyesi aleyhinde açılan davaya bakar ama. Bir kimse ki, kamu görevi yapar, fakat kendisi haksızlığa uğradığında kamu görevi yaptığını görmezden gelir. Karşılık verilir:
Siz hukuk mahkemesine gidin. Hakkınızı arayın...
Genç genç öğretim üyeleriydiler. Onları görevden uzaklaştırmak için yöneticilerin elinde en ufak belge, delil yoktu.
ODTÜ öğretim üyelerinin haklarını arıyacak, bir Öğretim Üyeleri Derneği var. ODTÜ içinde kurulmuş ODTÜ Öğretim Üyeleri Derneği kokteyller düzenlemekle, bir de CHP Genel Başkanı Ecevit'e hücumlar yağdırmakla uğraşıyor. Bu sarı derneğin başkanı da kim? Tevfik İleri'nin kızı Cahide Aksoy..
Cahide Aksoy'un da bu son kıyımda ne denli etkisi var?
Bu yöneticiler, kimlere güvenip de, yapmışlardır bunca kıyımı? Cephe Hükümetine mi? Cephe'nin kafasını biliyoruz, profesörlüğü OD- TÜ'den gelen Korkut Özal'ın da. Sonra Korkut Özal, Bakan olarak imzasının yanına Prof, ünvanını da nasıl koyuyor, bilmem. Profesörlük tezi mi hazırlamış, sınavdan mı geçmiş? ODTÜ'de "yardımcı profesör" ünvanı ile çalışmış, o kadar yasalara aykırı, öyle Resmî Gazete'de çıkan Prof, ünvanları Bakanlar Kurulu listesinde. Neyse...
Ne demiş Korkut Özal?
Biz, ODTÜ Rektörünün tutumunu cephe olarak destekliyoruz. Atmalı 300 öğretim üyesini, 2000 de öğrenciyi, doldurmalı bizimkileri üniversiteye...
Yok, yok bu ODTÜ Rektörünü de, Cephe Hükümeti'ni de aşan bir iş. Bunun arkasında göreceğiz. CIA parmağı çıktı çıkacak...
Türkiye'de gücünü gitgide yitiren CIA nereden sökün edecekti.
(5 Eylül 1975)