Hele Hele...

İstanbul'dan iki genç, Karaoğlan'ın Başbakanlığında başlarına gele­ni anlatıyorlar. Şöyle:

Size bu mektubu böyle bir devirde yazmak, olayın en ağırımıza gi­den tarafı. Ama öğrenmek istiyoruz. Bu yurdun polisi, emekçilerin sığı­nacak adaletten başka dalı olmayan öğrencilerin aleyhine işlemeye de­vam mı ediyor?

Bizler Anadolu'dan binbir güçlükle gelmiş, düzenin kurbanı olarak üniversitelere girememiş, bu uğraş içinde yoğrulan öğrencileriz.

Sabaha kadar ders çalışıyoruz. Gündüzleri de ekmek parası peşin­deyiz. 12 Haziran'da gece saat 02.00 sıralarında Üsküdar'a ekmek al­maya inerken, Selimiye Karakolu'na bağlı iki bekçi şeklimize, bıyığımıza bakarak sokağın ortasında bizleri tokatlayıp, karakola götürdü. Selimiye Polis Karakolu'nda bir saat sorguya çekildik. Bize yönetilen sorular ay­nen şöyle:

-    Nereye gidiyorsunuz?

Ekmek almaya gittiğimizi söylüyoruz, yeniden soruyorlar:

-   Ekmek almaya niye gidiyorsunuz? Neden tek kişi değil de iki-üç kişisiniz?

Böyle sorular yöneltildi. Biz bunları karşılıksız bıraktık. Çünkü ek­mek almaya niçin gidilir sorusunu ancak bir sarhoş sorar. Polisinden bekçisine kadar sarhoştu karakoldakiler. Hem de görev başında. Bekçi­nin biri, bize şöyle dedi:

-   Siz komünist değilseniz ben anamı... Siz neden bir Müslüman sa­kalı değil de, bıyık bırakıyorsunuz? Eğer, elimde bir patlayıcı madde ol­sa, burayı hep birlikte uçururum.

Biz susuyoruz. Çünkü hepsi sarhoş. Biliyoruz, söyleyeceğimiz her söz sert tepkiyle karşılanacak. 14 Ekim'e kadar bu işlemi normal karşılı­yorduk. Ama, şimdi... Hâlâ mı sorumsuzluk? Hâlâ mı emekçilerin aley­hine işliyor, ulusun güçleri? Bu hareketler bizim benliğimizde zayıflara, emekçilere yapıldığı için sizin sormanızı istiyoruz ilgililerden. Selimiye Karakolu devlet içinde, kendine mi iş yapıyor? Bu memurlar bu tip dav­ranışlar için kimden emir alıyorlar? Selimiye Karakolu'nda içki serbest mi?

Adlarını yazmış okurlarım, adreslerini yazmışlar. Bende saklı kala­cak ama onların adları ve kimlikleri. İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk ne yapacak, nasıl düzeltecek yasalara aykırı tutumda olanları. İzleyece­ğim. İçişleri Bakanı MSP'lidir. Fakat bir CHP-MSP ortaklığının bakanı­dır. Yasalara aykırı işlemler önlenmez, göz yumulmaya devam edilirse, yalnız kendini değil, tüm hükümeti yaralar. Bu Türkiye'de güvenliğe kar­şı saygıyı yaralar.

AP'nin, DP'nin, CGP'nin ve MHP'nin istedikleri nedir sanıyorsunuz? İşbaşına gelebilecek güçleri olsa, gelir otururlardı. İstedikleri şimdilik, hükümet üstüne kuşkular uyandırmaktır. Gördünüz şekere, gazyağına zam yaptı işte, biz olsak yapmazdık. Kimsenin yalayıp yuttuğu yok bu sözleri.

Geçenlerde Maliye Bakanı Deniz Baykal, Atatürk Orman Çiftliği'nde yemek yerken yanına bir vatandaş yaklaştı. Şöyle dedi:

-   Vallahi Ecevit hemen istifa etsin, ayrılsın. Fakat giderken, yapılan zamları kaldırsın, eski haline hükümete geldiği zamanki durumuna ge­tirsin ve şöyle desin:

"Alın, buyurun biraz da siz götürün..."

Ne güzel olur ama, uyduruk basında başlar yaygaralar:

-   Aaaa, olur mu zamları kaldırıp gidiyor. Biz sonra nasıl sömürece­ğiz?

İktidara gelir gelmez, zamları yapma zorunda olması, doğrusu Karaoğlan'ın gradosunu hayli düşürür gibi olmuştu. Süleyman Bey, bu noktadan yukarı çıkmaması için iktidarın, elinden geleni yaptı doğrusu. Bu da hakkı. Ecevit çırpınıyor, yükselen grafiği daha da yükseltip, gider­se yine aranan bir umut olarak gitmek için. Bu nedenle bu yazı atlatma­ya çabalıyor. Fakat hayır, paçasına yapışılacak ve ne edilip edilip yaz atlattırılmamaya çalışılacaktır. Kafalarda kuşku bırakılacaktır azından.

-   Efendim bu hükümet beceriksiz. Baksana iş yapılmıyor. Bunun için verildi gensoru önergesi aslında. Kuşkuları kafalarda yaşatmak için. Kavgalar bunun için koparıldı, yalan mı? Gensoru önergesinin ar-

kasında güvenoyu yatar. Gensoruyu veren, güvenoyu alamazsa hükü­met, "çekilin ben gelip oturacağım" diyebilmelidir. Bunu demiyor. Ya da diyecek gücü olmadığını biliyor.

Bülent Bey de kilo veriyor habire.

Fakat halk Bülent Bey'in neden kilo verdiğini, zayıfladığını iyi biliyor bence. Farkında bu işin. Kendi dışındaki güçlerce engellenmekte her gün. İş yaptıramamakta valilerine, müsteşarlarına. İhanet içinde, Süley­man Bey'in gözlerine bakmakta bazıları çünkü. Sanki ülke, Yahya Amca'nın çiftliği de, ölesiye sömürecekler birlikte. Türkiye'de bürokrat takı­mı, bu denli ayağa düşmemişti hiç bir döneminde. Şuradan edebimizle emekli olup gidelim de, gençlere yurtlarını daha çok sevenlere bıraka­lım ortalığı diyorlar mı hiç? Sıkıyönetim mahkemelerinde görülen hiçbir sabotaj dâvası, böyle değildi.

Salı günü yeniden görüşülecek gensoru önergesi, CHP'nin -adım gibi biliyorum- kalmadı ortağına güveni zerre kadar. Fakat, gitse de en rahat biçimde gitmek istiyor. Anlatmak istiyor vatandaşa:

- Ben iktidara geldim sayılmaz. Beni şu kadar milletvekiliyle getirdi­niz buraya. Şunları, şunları yapmak istedim. Fakat kösteklendim her yerden. Kimi içerden hançerlemek istedi. Bürokratlar, iş yapması gere­kenler düşmüş iktidarların oyunlarını sürdürmek istediler. Yasalar ya uygulanmadı, savsaklandı ya da bizim sırtımızdan kanunsuzluklar yapıl­dı. İşte Burdur Valisi'nin yaptıkları. İşte Selimiye Karakolu...

Gençlik için, gençlere yaklaşım için projeleri vardır. Cezaevlerinde haksız yere yatan siyasal hükümlüler için... Hiç değilse onlara daha katlanılır bir yaşama ortamına getirmek istemektedir.

Ecevit Hükümeti bir iş yapmıyor diyenler, Ecevit'in neden yedi kilo zayıfladığını nasıl açıklarlar acaba? Neden Süleyman Bey hiç zayıflamı­yor da habire semiriyor?

Bence halk çoğunluğu biliyor, anlıyor bütün bu yazdıklarımı. Onun için bir yere "Ecevit geliyor" dediklerinde orası miting alanı haline dönü­yor. Gensoru önergesini veren "sağ cephe" halk gözünde halkın önün­de bu tutumunu açıklayamaz duruma düşmüştü. Gensoru önergesi vermek sanki vatan ihanetiymiş gibi, savunuya geçmişti kendini. "Biz gensoruyu hükümeti düşürme amacıyla vermedik..." filân diye. Seyredi­yoruz bakalım hele, hele...

(16 Haziran 1974)