Turnanın İyisi...

Gaziantep'ten, Kilis'ten gelen haberler ilginç. Kaçak mal satılan dükkanlar tümüyle kapatılmış..

-Dükkanlarda bundan böyle, antep fıstığı satılır! diye geçirdim usumdan.

Ufak tefek kaçak malları satanlar şöyle diyorlarmış:

-Vallahi, iyi oldu. Biz başka iş tutarız. Ancak, bizim dükkanımızı kapatmakla iş bitmez. Asıl kaçakçılığın kaymağı "baba"ların üstüne gidilmesi gerek. Bu yapılmazsa, şimdi değilse bile gelecekte yine kaçakçılık alır yürür..

Kaçakçılık başladı mı, incik boncukta durmaz. Altında silah kaçakçılığı da yatar.

Romanlarda, yazı dizilerinde okuduk. Kaçakçı, öyle getirdiği bir malı, saklamıyor dükkanında, şurada burada. Sebze Hal'ine gelen sebzeler, nasıl hal'de kalmaz hemen manavlara dağılırsa, kaçak mallar da öyle. Ufacık dükkanları olan satıcılara bir anda dağılır..

Sorun Türkiye'de hep ekonomik olarak görülmüştür. Doğru görülmüştür. O bölge insanının geçim kaynaklarının, düşünülmesi yaratılması gerekirdi. Bu yapılamadı.

-Mayınlar ne olacak şimdi? diye düşündüm. Mayınlar üstüne yıllarca kitaplar yazıldı, oyunlar sergilendi..

Kaçakçılar, mayın tarlalarından ölmeden geçmenin yollarını da bulurlardı. Eşeğe ayakkabı giydirdiğini, böyle olaylarda duydum. Eşeğin ayaklarına, insan ayağı büyüklüğünde kalın keçeden terlikler geçiriliyor. Kaçakçı grubu, geride bekleyerek eşeğe "deh" deyip, mayın tarlasına sürüyor. Eşekçik, mayın tar­lasında bir mayına basar havaya uçarsa uçar, yok karşıya ölmeden geçerse, kaçakçılar eşeğin bastığı yerlere basarak karşıya geçmiş olurlar.

Mayın tarlalarının altından tünel kazıldığı da olur. Üstte mayın, altta betonlanmış tünel, kaçakçı tıkır tıkır gider gelir!

Bir söylentiye göre, kaçakçılık Gaziantep-Kilis dolaylarında da yapılmamakta, TIR’larla Avrupa'dan gelen mallar, Suriye'ye geçirilip, oradan geri gelmekte.. Oradan da Türkiye'nin her yanına dağılmakta...

Kaçakçılık önlenirken, ondan ekmek yiyen vatandaşa, yeni ekmek kapıları açılması gerek diye düşünüyorum.

Olay, Ankara'da bir Bakanlıkta kısa süre önce geçti. Günlerden cuma idi. İstanbul'dan gelmiş 100-150 kişilik bir grup, dışsatım için çıkış belgelerini alacaklardı. Gelenler, dertleniyorlar, yukarıda Genel Müdürün çay içerek vakit geçirdiğinden yakınıyorlardı. Bakanlıkta görevli Albay, ka­labalığı görünce şöyle dedi:

-Bu ne dağınıklık, şöyle sıraya girin bakalım; tek sıra olun, yukarı öyle çıkın...

Sıraya girmeye başlamışlardı. Biri şöyle dedi:

-Efendim, saat 16'ya geliyor. Bir saat sonra, daire ka­panacak, biz İstanbul'dan geldik. Bugün işimizi bitiremezsek, pazartesiye kadar burada beklememiz gerekecek. Sonra ekledi:

-Oysa, bir imza atacak olan Genel Müdür, odasında ar­kadaşlarıyla konuşuyor. Bizi kabul etmiyor.

Albay durdu. Sıraya geçmiş olanlara:

-Gelin benimle... dedi. Merdivenleri' çıktılar. Genel Müdürün kapısını açtı. Şöyle konuştu:

-Bu arkadaşların işleri çalışma saati bitmeden bitirilecek.

Genel müdür:

-Başüstüne! dedi. On dakikada, bütün belgeleri imzaladı. Ancak, imzalarken:

-Beni kim şikayet etti Albay'a? diye sordu. Biri:

-Ben diye karşılık verdi. Genel Müdür, sustu imzalamayı sürdürdü.

***

"Ankara Notları"nda, zaman zaman olayları ele alıp, eleştiriler getirmeye çalışıyorum. Bunu, kamuoyunun nabzını elinde tutmanın sorumluluğu sanıyorum...

Devlet Başkanı Evren, Manisa'da yaptığı konuşmada yönetim olarak işkencenin karşısında olduklarını kesin bir dille vurguladı. Şöyle dedi:

-İşkence, insan haysiyetine aykırı bir olaydır. Böyle olaylar meydana gelmişse, idaremizin bilgisi dışındadır. Sorumlular hakkında işlem yapılmaktadır...

Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Bu geçitten geçerken, sorumluluklarımızı iyi bilmemiz gerekir. Halkımız ne güzel söyler:

-Turnanın iyisi geçitte belli olur! derler...

Çok kimse ise, turnayı gözünden vurmaya bakıyor.

"Arayış" dergisi başyazarı Bülent Ecevit, Tercüman ga­zetesinin tek yanlı yayını üzerine, Güneri Civaoğlu'na bir açıklama göndermiş, Civaoğlu da bu açıklamayı yayınlamamış, savsaklamış...

Açıklama hakkı, basın özgürlüğünün bir parçasıdır. Tek yanlı yazıp, karşısındakine açıklama, düzeltme hakkı tanımayan kişi, gazeteci sayılmaz. "Naylon gazeteci" deyimi bu yüzden çıktı yayıldı basınımızda.

Kendi, kendimizi denetleyeceksek, bunları uyarmalıyız basın dernekleri olarak...